Dinde taşkınlık yapmaktan sakının. Sizden evvelkileri ancak dinde taşkınlık helak etmiştir.”
Bir diğer hadis de şöyledir:
“Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı (hakkında Allah’ın oğlu diyerek) uçurdukları gibi, beni uçurmayın. Ben ancak bir kulum. Bana “Allah’ın kulu ve elçisi” deyin.”
İlginç ve tuhaftır ki pek çok kimse bid’at olan bu merasimlerde bulunmak için aktif bir gayret içinde olurlar ve bu merasimi savunurlar. Oysa Allah’ın farz kıldığı Cuma ve cemaat namazlarında hazır olmadıkları gibi başlarını bile kaldırmazlar. Yaptıklarının İslam’da hoş görülmeyen büyük bir şey olduğu görüşünde değillerdir. Hiç şüphesiz bu durum iman zayıflığından, basiret azlığından ve kalplerde işlenen günahların izinin yoğunlaşmasındandır. Bize ve diğer Müslümanlara Allah Teâlâ’nın afiyet vermesini dileriz.
Mevlitlerde yapılan yanlışlardan birisi de şudur: Bazı kimseler Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in mevlit merasiminde hazır bulunduğunu sanırlar. Bundan dolayı onu sevgi ile karşılamak üzere ayağa kalkarlar. Bu, en büyük bâtıl ve en çirkin bir cahilliktir. Zira Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kıyamet gününden önce kabrinden çıkmaz, insanlardan hiçbir kimse ile ilişki kurmaz ve insanların toplantılarında hazır bulunmaz. Bilakis o, kıyamete kadar kabrinde kalıcıdır. Ruhu ise Rabbinin yanında yücelerin yücesinde ikram yurdundadır. Nitekim Allah insanların durumunu şöyle anlatıyor:
“Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz. Sonra da, şüphesiz sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.” (Mu’minûn, 15-16)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü yeryüzünün (kabrinden çıkmak üzere) kendisi için ilk yarıldığı kimse ben olacağım. Ben ilk şefaat eden, şefaati ilk kabul edilen kimse olacağım.” Rabbinden ona salât ve selamlar olsun.
Yukarıdaki âyet-i kerime, hadisi şerif ve bunların manasındaki diğer âyetlerin ve hadislerin hepsi, peygamberin ve diğer vefat etmiş kimselerin kabirlerinden ancak kıyamet günü çıkacaklarını göstermektedir. Bu, Müslüman alimlerin görüş birliği ettikleri bir husustur. Bu konuda alimler arasında anlaşmazlık yoktur. Her müslümanın bu meselelerde uyanık olması ve cahil kimselerin ve benzerlerinin sonradan çıkardıkları bid’at ve hurâfelerden sakınması gerekir. Bu hurafeler hakkında Allah hiçbir delil indirmemiştir. Kendisinden yardım istenilen ve kendisine dayanılan Allah’tır. Güç ve kuvvet ancak Allah’ın sayesindedir.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’e salâvat okumaya gelince: Bu, güzel amellerden ve ibadetlerin en faziletlilerindendir. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’e salâvat okumak hususunda şöyle buyurulmuştur:
“Allah ve melekleri, peygambere çokça salât ederler. Ey müminler! Siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzâb, 56)
Peygamber de aynı konuda şöyle buyurmuştur:
“Kim bana bir salâvat okursa, Allah ona on salâvatla karşılık verir.”
Peygambere salâvat okumak her vakit meşrudur. Bütün ilim adamlarına göre namazın sonunda mutlaka okunması gerekir. Her namazın son oturuşunda “tahiyyat”tan sonra salâvat-ı şerifenin okunması vaciptir. Pek çok yerde salâvat okunması müekked sünnettir. Ezandan sonra, peygamberin adı anıldığı zaman, Cuma günü ve gecesinde salâvat okunması hakkında pek çok hadis vardır. İşte bu vakitler, salâvatın sünnet-i müekkede olduğu yerlerdir.
Allah’tan bizleri ve diğer Müslümanları dini iyi bir şekilde anlamak, dinde sebat göstermek hususunda muvaffakiyet versin. Hepimize sünnete sarılmayı ve bid’atlardan sakınmayı lutfeylesin. O çok cömerttir ve kerem sahibidir.
Allah peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’e ve onun âline ve ashabına salât ve selam eylesin. (Amin)
Do'stlaringiz bilan baham: |