güvenliğinden emin olmalıydım. Dolayısıyla vakit buldukça onu gizlice iz
liyordum.
Vaktinin çoğunu, Kavita Singh’in gazetedeki odasında ve Lisa’nın sanat ga
lerisinde geçiriyordu. Gece gündüz nerede olduğunu bilmeme rağmen onunla
konuşamıyordum. Bu beni deli ediyordu ve sabrı çabuk taşan
bir adam olup
çıkmıştım.
Para değiş tokuşu yaptığım insanlar para çuvallarını elime vermek yerine
ayaklarımın dibine fırlatıyordu. Birkaç gün içinde tam üç
kere gereksiz yere
hır çıkarınca, bana öfke kontrolü çareleri önermeye başladılar. Aralarında neler
yoktu ki? Alkol, uyuşturucu, fahişeler, çete kavgaları ve son olarak patlayıcılar.
“Bir kadını aklından çıkarmanın en iyi yolu bir yerleri patlatmaktır,” de
mişti bir arkadaşım. “Ben bir sürü yeri patlattım, insanlar teröristlerin yaptığı
nı sandı ama bendim. Hepsi bir hatunu unutmak içindi.”
Ben bir yerleri patlatmak istemediğim ve hâlâ burnumdan soluduğum için,
bir profesyonele danıştım.
“Aşk uğruna bir yeri havaya uçurdun mu hiç?”
diye sordum berberim
Ahmed’e.
“Bu yakında mı?”
Ahmed’in Stil Evi modernleşmeye direnen son birkaç berber salonundan
biriydi. Üç tane kırmızı renkli deri ve krom koltuğu vardı. Bana sorarsanız,
kendilerine has sihirli güçleri vardı. Zira hiçbir erkek onlara uzun süre karşı
koyamıyordu.
Aynalar mutsuz kurbanların vesikalık resimleriyle doluydu.
Bunlar bedava
saç kestirmek için fotoğraflarının dükkâna asılmasına müsaade eden müşteri
lerdi. Stil Evi’nde bedavaya saç kestirmenin pek de akıllıca olmadığını göster
meleri açısından faydalıydılar aslında.
Ahmed’in bir berberde çok da tercih etmeyeceğiniz türden bir kara mi
zah anlayışı vardı. Ama dibine kadar demokrattı ve bu yanını takdir ederdik.
Bütün düşüncelerin özgürce ifade edilmesi gerektiğini düşünürdü. Onun ber
ber dükkânında herkes fikrini söyleyebilirdi. Koca şehirde, Müslümanların
Hindulara ve Hinduların Müslümanlara fanatik diyebildiği tek yer burasıydı.
Üstelik kavga da çıkmazdı.
Stil Evi gerçekten de insanda bağımlılık yapan bir yerdi. Ahmed buraya
gelen herkese bir dürüstlük ve hoşgörü aşısı vuruyordu sanki. Ve dükkândan
dışarı adımınızı attığınız an orada konuşulanları bağışlar ve unuturdunuz.
Ahmed beni Katil Motorların bıyıkları kadar keskin bir usturayla tıraş
etti. Yasadışı bir hayat sürerken seni keskin bir usturayla tıraş
etmesine izin
vereceğin insanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ahmed’e gözü kapalı
güvenebilirdim çünkü mesleğine tutkuyla bağlıydı. Sanatını icra ederken birini
öldürmek haysiyetini iki paralık ederdi.
Ahmed beni öldürmek isteseydi eğer, silahlarından birini kullanırdı. Elinde
birkaç ay önce bana Tito’nun ininde sattığına benzer onlarca silah vardı.
Dolayısıyla boğazımı hünerli ellerine teslim ettim ve koltuğumda güvenle gev
şedim.
Sinekkaydı tıraş ettiği yüzümü bir işkence seansında kullanılabilecek
kadar
sıcak bir havluyla örttü. Yeterince cezamı çektiğime kanaat getirince havluyu
bir matador edasıyla suratımdan çekti.
Talk pudrasına buladığı fırçayı suratımda dolaştırdı ve bana dükkânında
kullandığı yegâne tıraş losyonunu sürdü:
Do'stlaringiz bilan baham: