SORU: 3 — "Eskiden kızla erkek birbirini görmezmiş. Bana, bu tutucu kural
çok saçma geliyor. Niçin İslâm'da bu kadar bağnazlık var?"
CEVAP: Önce şunu söyleyeyim ki İslâm'a bağnaz demek, Allah'a (hâşâ) bağnaz demektir.
Çünkü İslâm'ı beğenmeyen, Allah'ı beğenmiyor demektir. Soruyu sorarken dahi İslâm'a
uygun olarak sormak gerekir. Gelelim soruya:
Bak Meral Kardeş, sana Önce bir soru sorayım: Şöyle bir düşün. Kızla erkeğin birbirini az
gördüğü zamanlar mı boşanmalar çoktu, bugün mü? O zamanlar mı babasız çocuk çoktu,
bugün mü? O zamanlar mı ayyaşlar fazlaydı, bu zamanlar mı? O zamanlar mı zina fazlaydı,
bu zamanlar mı? Elbete ki, bu zamanda hepsi çok fazla. Neden acaba, düşündük mü? Kızla
erkeğin birbiriyle önceden buluşması, gezmesi onları sonradan mesud eder mi? Edemez,
etmiyor da. Günümüz dünyasında adına flört denen modern zina haddinden fazla
ürünlerini vermektedir. İki misal vererek daha geniş çapta açıklama getirelim.
Bir çift düşünelim. Hergün buluşuyorlar. Birbirlerine iltifatlar ediyor, şiirler okuyorlar.
Birbirlerine çok iyi huylu kişiler, anlayışlı insanlar olduklarını söylüyorlar. Ayrıca
birbirlerine güzel görünmek için her gün değişik elbiseler giyiyorlar.
Ve bu çift günün birinde evleniyor. İlk günler gayet mesutlar... Sonra, gün geçtikçe başlıyor
birbirlerine ilgisizlikleri. Yıllarca birbiren iltifat edenler, birbirlerine öyle alışanlar, yavaş
yavaş şok geçirmeye başlıyorlar Ne eskisi gibi süslenmeler, ne "güzelsin" kelimeleri... Ne
hediyeler... Hepsi bitiyor... Derken başlıyorlar birbirlerinden şüphelenmeye. Kadın şöyle
diyor: "Sen artık beni sevmiyorsun". Derken huzursuzluk, ilk yıllarda yuvaya temelini
atıyor. Derken çorap söküğü gibi gidiyor...
Bu arada evlenme umuduyla, hamile kalan kızların, deliren, intihar edenlerin haddi hesabı
yok... Bunalımlı gençler de Batı düzeninin hediyesi...
Dönelim şimdi İslâm'a göre olan evliliğin misaline. Evlenmek isteyen genç delikanlı bu
fikrini annesine veya başka yakınına açıyor. "Bana uygun kız bulun" diyor. Ve o erkeğin
inancına göre kız bulunuyor. Kız da, erkek de inançta ve kültürde aynılar. Oğlan tarafı kızı
beğendikten sonra, kızın teri ve nefesinin kokup kokmadığını anlamak için oğlan
tarafından bir kadın, bir-iki gün kızların evinde kalır. Kızın durumunu öğrenir. Ayrıca
kadın, kadının görebileceği (göbekle diz kapağı arası) yerlerini görebilir. Oğlan tarafı kızı
beğendikten sonra sıra gelir oğlanla kızın birbirlerini görmesine. Kız tarafı bir gün verir,
oğlan tarafı giderler.Kız ile oğlan yalnız kalmamak şartıyla bir odada otururlar. Kız dışarıda
giydiği dış elbisesiyle (çarşafıyla) değil de çarşafının altına giydiği iç elbiseleri ile oturur.
Kız ile erkek yalnız kalmamak şartıyla istediği gibi konuşabilirler. Erkek, kadının elinden
yüzünden başkasını göremez. Elini yüzünü beğenirse, diğer tarafları da iyidir. Çünkü
Peygamber Efendimiz (s.a.v) "Eli yüzü güzel olan kadının diğer tarafları da güzeldir"
buyurmaktadır. Eğer birbirlerini beğendilerse; hayırlı mı, değil mi diye, istiare namazına
yatarlar. Ona göre bir karar verirler. Fakat şunu iyi bilmek lâzımdır ki, istişare iyi ise istiare
namazına gerek kalmaz. Fakat yine de sünnet olsun diye yapılır. Eğer birbirlerini
beğenmezlerse, ya münasip bir şekilde birbirlerine söylerler, ya da bu konuda bir söz
açmamak şartıyla istenilmediği, beğenilmediği anlaşılmış olur. Eğer beğendilerse, İslâm'a
uygun bir tarzda yüzükler takılır. İslâm'da nişanlılık diye bir şey yoktur. Fakat söz olsun
diye yüzük takılır. Sözden sonra, fazla bekletmeden sözlü veya halkın deyimiyle nişanlılık
devresinde, yalnız başına kız erkek gezmeye gidemez. Ancak nikah kıyıldıktan sonra
gidebilir.
Fazla şaşaalı, debdebeli olmayan bir hazırlık; mütevazi, desinlerden uzak, erkeği borca
sokmadan bir düğün yapılır. İslâm'ı bilen kızla erkek vazifelerini iyice bilirler.
Daha önce sık sık görüp birbirlerine iltifat etmedikleri için böyle birbirlerine ufak da olsa
güzel bir söz söylediklerinde o söz değer taşır. Ve mesut olup giderler. İslâm dini üzerine
kurulan yuvada boşanma müstesna oluyor. Batı tipi evlilikte ise boşanmamak müstesna
oluyor.
Amerikalı bir Prof. şöyle diyor: "İslâmiyet'in her emrini insanın yaradılışına uygun
görüyorum. Evlenmeden önce, kızla erkeğin flört etmesini yasaklayan İslâm dini, gençliğin
dejenere olmamasını sağlıyor. Zira günümüz dünyasında bir genç devamlı en üstün, en
güzel olmak istiyor. Kendini karşı cinse beğendirme çabası içine giriyor, böylece de sinir
sistemlerini genç yaşta harap ediyor, Ayrıca flört eden kızlar veya erkekler çok kişilerle
flört ettiği için erkek veya kızların tüm özelliklerim aynı kişide görmek istiyorlar."
Gerçekten de benim şahit olduğum bazı olaylar var. Kendi çapımda bu konuda istatistik
yaptığımda şunu gördüm. Kadın erkek ikisi de şeriatı yaşıyorlarsa ve şeriate göre de
evlenmişlerse onların mutluluğu, Batı tipi evlenen ve aynı stilde evliliğini sürdürenlerde
yok. Önceleri şeriatçı erkeklerle evlenen kızlara acıyor, şöyle diyordum: "Zavallı kızcağız!
Dört duvar arasında kapanacak. Her gün dayak yiyecek, sevgi nedir, hiçbirini
göremeyecek."
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Rabb'imin lütfü ile O'nun şeriatının kapısından
girdim. Bir de etrafıma baktım ki, çok değişik şartlar altında Müslümanlıklarını
sürdürenler var. Tabi o zamanlar, İslâmiyet'i kendine çevirmek isteyenler sınıfındandım.
Onun için de sakallı bir erkeğin çok hain olduğunu, barbar olduğunu ve de karısına çok
işkence ettiğini zannediyordum.
İsterseniz size bir olayı nakledeyim. Şeriat'ın "ş" harfini bilmediğim zamanlarda, Üsküdar
vapurunda bir kadınla bir erkek gördüm. Kadın kapalı ve gençti. Erkek de gençti fakat
sakallıydı. Genç kadına şöyle bir baktığımda içim kan ağladı. Vah vah... Genç yaşta harab
etmişler dedim. Yavaşça kadını bir kenara çağırdım. Kadın da geldi.
— Buyurun, dedi.
— O sakallı adam senin neyin oluyor? dedim. Kadın şaşkınlıkla
— Kocaaaam, dedi.
— Ayy... Seni o adama zorla mı verdiler? Neye uğradığını bilmeyen kadın:
— Hayır, dedi. Niçin zorla versinler? Kendim istedim.
Kadının şaşırdığı kadar ben de şaşırmıştım.
— Çok dayak yiyor musun?
— Ne münasebet kardeş. Biz de dayak yoktur. Bazen bazı sinirli erkekler eşlerini döver ama
o kadar herkeste olur. Hiç kavga olmayan yuvada huzur da olmaz, dedi.
Kadının halinden ben, benim halimden kadın şok olmuştu.
Düşünün İslâm dinine göre evliliğin nasıl olduğunu bilmediğimden, benim beynimde
kafirler istediği oyunu oynamışlardı.
Yine ikinci bir olayı anlatayım. Biri Müslüman diğeri de adı Müslüman olan iki aile aynı
günde evlenmişlerdi. İslâm'ı yaşayan genç kız, "Ben düğün salonu istemem" dedi. Öteki de,
"En modern düğün salonunu isterim" dedi. Ben bu iki evliliği takibe koyuldum. İslâm'a
göre düğün yapan çiftin hiç borcu yoktu ve de Allah'ın emrine, peygamberin kavline göre
evlilik temellerini atmıştı. Öteki ise şeytanın emrine, keferenin kavline göre temel atmıştı.
Aradan birkaç ay geçince, modern ailenin temelinde kımıldamalar olmaya başladı. Meğer
yeni damat işyerindeki sekreterle geziyormuş. Birgün gelin hanımla karşılaşıp sordum:
— Nasılsınız, dedim. Ağlamaya başladı, "Hiç iyi değilim" dedi. "Kocam beni aldatıyor" dedi.
Dinini aldatan, Allah'ını aldattığını zanneden biri seni aldatmış çok mu? Ben sana
söylemedim mi? Allah bir kişiye yaranamamış-sa, sen ona hiç yaranamazsın, diye. "Ah
haklıymışsın, boya ile, oya ile huzur olmuyormuş" Ve bu yuva yıkıldı. O gün bugün ne
kadar yuva yıkıldığını gördümse dikkat ettim, şeriatı yaşamayanlarda yıkılıyor. Tabi ki
müstesnalar vardır.
Netice itibariyle, erkekle kadının birbirini ruhen tanıması elli yıl da geçse mümkün olmaz.
Ancak Allah'ın kanununu yaşamakla birbirlerini tanır ve ruhen ısınırlar. Güneşi fileye
koymak, keçiye matematik öğretmek nasıl ki mümkün değilse, İslâm'a göre olmayan
evliliklerde huzurun olması mümkün değildir. Bir kız evleneceği erkekle 20 yıl da gezmiş
olsa onunla evlenmeden, onun gerçek kişiliğini göremez. Erkek de göremez. Çünkü o
devrelerde hatalarını erkek de, kadın da saklar. Bir defa nikâh yok. Nikâh olmadığı zaman
birbirine çok tatlı gelen bu ikili evlendikten sonra aynı havayı bulamıyor. Çünkü
evlenmeden önce, nikâh yokken yapmış oldukları gezmeler vs. haram olduğundan şeytan
iyi gösteriyordu.
Bu konuda Dr. Wallace Sebine şöyle diyor: Ben bu konuyu ilmî açıdan ele aldığımda şunu
isbat ettim. Evlenme vaadi ile arkadaşlık kuranlar eğer birbirlerine cinsî açıdan sahip
olamamışlarsa, onların birbilerine tutum ve davranışları harukulâde nazik olmaktadır.
Örneğin el ele tutuşmaları onlara unutulmaz bir an gibi gelmektedir. Aynı çift evlendikten
sonra yeterli doyuma ulaşınca, birbirlerine karşı ister istemez aynı ilgiyi duyamıyorlar.
Aynı ilgiyi duyamayan gençlerde bir bunalım meydana geliyor. Çünkü her ikisi de
evlenmeden önceki heyecanı tatmak istiyorlar. Bu arada gençler o heyecanın, o zamanın
sevgisi sonucu olduğunu zannediyorlar. Halbuki tam tersi. İnsan bünyesi, karşı cinse karşı
özlem duyduğu, karşı cinse karşı aç olduğu zaman karşısındakinin hareketlerinden tahrik
olur. Sık sık doyuma ulaşmış bir kişinin davranışları, doyuma ulaşmayana oranla çok
farklıdır.
Netice itibariyle, şahsî görüşüm evlenecek çiftlerin daha önce bedeni yapıda anlaşmaları değil, fikir ve ruh
yapısında anlaşmaları ve de sık sık görüşmemeleri gerektiğidir."
Evet, bu ilginç açıklamadan sonra bilmem bir şey söylemeye gerek var mı?
Kişi ilmiyle ve ameliyle anlaşılır. Allah'ını terk eden bir erkeğin, karısını terk etmemesi beklenemez. Onun
için siz, evleneceğiniz erkeğin imanına ve bilinçli Müslüman olup olmadığına bakın. Bilinçli Müslüman,
kadın hakkına gayet saygılı olur. Kızla, erkek en fazla (o da birbirlerini görememişlerse, çeşitli aksaklıklar
olduysa) üç kere görüşebilirler. Unutmayalım İslâm'a uygun şekilde.
Bu konu, kitaplık bir konu. Onun için bu soruya da bu kadar cevapla yetineceğim. Her genç kızın okuması
gereken bir kitap tavsiye ediyorum, evliliğe ait. Her konuyu içine almış olan bu kitap mutlaka okunmalı.
Genç, yaşlı demeden evli veya evlenecek olan herkesin okuması gereken bir kitaptır. Kendim okumadım,
okuyan kardeşlerimden dinledim. Bu kardeşlerim sıradan birileri değil. Kitabın adı "İslâm'da Evlilik ve
Mahremiyetleri" (Osman Karabulut.)
Do'stlaringiz bilan baham: |