23
çin’in orta asya politikaları
rapor
II
.
b
ö
l
ü
m
Washington’un Tayvan’ı koruma altına alarak, Çin’in bu ülkeyi ele geçirmesinin engel-
lendiği gibi bir algıyı doğurmuştur. Diğer taraftan, 1996 yılı Nisan ayının ortasında,
ABD-Japonya arasında yeni güvenlik ortaklığı anlaşmasının imzalanması, Çin’in “çev-
resel güvensizlik” algılamasını ve Tayvan kaynaklı endişelerini güçlendirmiştir (Tao
Wenzhao, 2006: 258). 25 Nisan 1996’da Pekin hükümeti, kuzey ve kuzeybatı sınır
komşusu olan Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan ile birlikte sınır güvenliği-
ni hedef alan Şanghay Beşlisi’ni vücuda getirmiştir. Pekin’in bu girişimine, 1994’te
Başbakan Li Peng’in Orta Asya ziyareti ile bölgede stratejik derinlik yaratabilmek için
gereken zemin hazırlanmıştı. Şanghay Beşlisi’nin farklı yıllardaki deklarasyonlarında,
Rusya ile siyasi, ekonomik ve güvenlik konuları ile ilgili pasajlar yer almakla birlikte,
ABD’nin hegemon tavrı ve tek kutuplu dünya düzeni politikası da eleştirilmektedir.
Özellikle 1996’da, NATO’nun doğuya yönelik genişleme politikası sonucu NATO’nun,
Orta Asya ülkeleriyle Barış İçin Ortaklık Anlaşması imzalaması ve bölge ülkelerinin
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) üyeliğine kabulü Rusya’yı rahatsız ettiği
gibi, Çin’e de bir tehdit etkisi doğurmuştur. Mayıs 1999’da, ABD’nin Yugoslavya’ya
askeri müdahâlesi sırasında Çin’in bu ülkedeki büyükelçiliğinin füzeyle vurulması, Ni-
san 2000’de, ABD’nin Ep-3 casus uçak krizi, Çin - ABD ilişkilerini derinden etkilemiş
ve bu gelişmelerle birlikte Çin’in ABD’ye karşı tutumunu da giderek sertleştirmiştir.
2001’de imzalanan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün beyannamesinde, ABD’nin Anti Ba-
listik Füze (ABM) Anlaşması’nı geçersiz saymasına ve (Ulusal Füze Savunma)(NMD)
ülke dışı ile TMD (Füze Savunma Sistemi)'yi bu bölgede (TMD) konuşlandırmasına
şiddetle karşı çıkılmıştır. Çok kutupluluğa dayalı dünya düzeni isteyen Çin ve Rusya,
ABD’nin küresel çapta hegemonyasını inşa ettiği gibi, Orta Asya’ya da el atacağı ka-
nısındadırlar. Pekin, ABD’nin bu politikasına karşı çıkmak için Şanghay Beşlisi’ni bir
hoca ahmet yesevi uluslararası türk-kazak üniversitesi
23
II
.
b
ö
l
ü
m
önleyici güç olarak görmektedir (Ekrem, 2001: 70-71). Çin, Orta Asya bölgesini, Rusya
ile işbirliği yapabilme zemini olarak gördüğü gibi, bu işbirliği ile bölge dışı güçlere karşı
koyabilmeyi hedeflemektedir. Orta Asya ülkelerinin Batılı güçlerle birlikte NATO’da yer
alması, Çin’in arka bahçesine Batılı güçlerin yerleşmesi anlamına gelmektedir. Gelinen
bu durum, Çin’in kuzeybatı bölgesi güvenliğinin temelden bozulmasına ve Batılı güçlerin
Orta Asya’yı Çin’e karşı kullanmasına yol açabilmektedir (Zhu Tingchang, 2002:443).
Nitekim, 11 Eylül sonrası ABD’nin önderliğindeki müttefik güçlerin bölgeye yerleşme-
siyle birlikte, daha önce Çin ve Rusya’nın işbirliği çerçevesinde kontrol altına alınan Orta
Asya bölgesindeki dengeleri bozmuştur.
Rusya’nın önce NATO’ya üye olması, ardından ABD’nin Anti Balistik Füze Anlaşması’nı
iptal etmesi ve Avrupa Birliği ile yakınlaşması, sonra ABD’nin Orta Asya’da terörizme
karşı mücadelesine destek vermesi, bunun yanında Şanghay İşbirliği Örgütü üyeleri
olan Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan’ın da ABD’nin askeri müdahâlesine destek
vermesi, Çin’in bölgedeki etkinliğini azaltmıştır. 11 Eylül sonrası Pekin’in, Şanghay
İşbirliği Örgütü çerçevesinde geliştirdiği Amerikan söylemleri ve tek kutupluluğa kar-
şı çok kutupluluğu savunan politik gayretleri de azalmaya başlamıştır. Buna rağmen,
önemli stratejik çıkarları olan, Orta Asya’yı arka bahçesi olarak gören Çin, ABD’nin
bölgede giderek artan askerî gücüne karşı tutumunu devam ettirmektedir. (Ekrem,
2002: 87-89). Jane’s kuruluşunun uzmanlarına göre, Orta Asya ülkelerinde
insan
hakları ve demokrasi konusunda er veya geç ABD ile pürüz yaşanacaktır, üstelik,
ABD’nin Orta Asya’daki askerî üs konuşlandırması, Rusya ve Çin’in Orta Asya’da
stratejik işbirliği oluşturmasına sebep olacaktır. Çin-Rusya ittifakı sadece ABD’yi den-
gelemekle kalmamakta, aynı zamanda Orta Asya ülkelerinin Batılı güçlerin baskılarına
karşı koyabilmesi bağlamında gerekli destek gücünü de oluşturmaktadır (The Jane’s
Intelligence, 3 Ekim 2003). CSIS kuruluşunun 2003 yılındaki bir raporuna göre, kısa
ve orta vadede ABD, Çin ve Rusya’nın Orta Asya’da tesis ettiği güç dengelerini kendi
lehine çevirebilecek gibi gözükmektedir; uzun vadede tarafların bölgedeki mücadelesi
şiddetlenebilir ve Rusya’nın kalkınmasındaki düşüş sürekli
devam eder, ABD’nin de
bölgeye olan ilgisi azalırsa, Orta Asya’nın önderliği Çin tarafından üstlenilecektir (Gill,
Oresman and Brzezinski, 2003: 1). Nitekim Rusya’nın Orta Asya’da etkisinin giderek
Çin’e geçtiğine dair görüşler dile getirilmeye başlanmıştır (Xiao Xun, 2005; Brooke,16
Kasım, 2010). CSIS uzmanlarına göre Çin’in Orta Asya’da etkin olması, bölgedeki siyasi
reform ve liberal ekonomiye geçiş çabalarını baltalayacak, aynı zamanda ABD’nin bölge-
deki çıkarlarını azaltabilecektir (Weihman,8 Haziran, 2003). Çin’in Orta Asya politikası
hep bu istikamette devam etmiş ve bunu yürütme zemini de Şanghay İşbirliği Örgütü
olmuştur (Jiang Xinwei, 2006:14-17). Fakat son yıllarda Orta Asya bölgesinin jeopo-
litik ve jeoekonomik değerinin artması ve büyük güçlerin bölgede etkilerini sağlamak
için verdiği mücadeleler, Çin için hem fırsat, hem de risk oluşturmaktadır. Söz konusu
riskin nasıl fırsata dönüştürüleceği ve bu fırsatın nasıl sağlamlaştırılacağı ise Çin’in Orta
Asya politikasının yüzleşeceği öncelikli hedefidir (Feng
Yongping, 2010: 56-61).