OKUL TELEFONU: 616 07 44
OKUL FAX :616 07 44
E MAİL : syilmaz43@hotmail.com
AİDAT BANKA HESAP NO : 05000029 (HALK BANKASI)
OKUL AİLE BİRLİĞİ BAĞIŞ HESAP NO: 57896034-5001(ZİRAAT BANKASI)
NOT:Aidat ve okul aile birliği paralarını yatırırken bankalara dikkat ederek yatırınız.
LÜTFEN DAHA İYİ BİR EĞİTİM İÇİN AİDATLARINIZI ZAMANINDA YATIRINIZ.
|
GÜNÜN ANLAM VE ÖNEMİ
0 KASIM ATATÜRK’Ü ANMA GÜNÜ
ENERJİ TASARRUFU HAFTASI (11-18 OCAK 2013)
Enerjinin insan hareketinde, insanın günlük yaşantısında çok büyük bir yer tuttuğu muhakkaktır. Bu önemli ihtiyacın bilinçsiz kullanılması, insan geleceğine bir çok olumsuz etkiyi de beraberinde getirecektir. Enerjinin gereği kadar ve bilinçli olarak kullanılmasını sağlamak için her yıl 11 - 18 Ocak tarihleri arasında Enerji Tasarrufu Haftası kutlanır.
Bu maksatla öğrencilerimizin enerji kaynaklarını tutumlu kullanma alışkanlığı kazanmaları yönünde kendilerine uygulamalı bilgiler verilmesini, ferdî olarak ve gruplar halinde projeler geliştirmelerini sağlamak amacıyla çalışmalar yapılır.
Enerjide tutum aynı işi daha az enerji ile yapmaktır. Enerji Tutum Haftası içinde öğrendiklerimizi yaşam boyu uygulayalım. Evimizde boşa yanan lambaları söndürmeyi unutmayalım. Bozuk musluklarımızı onaralım. Suyumuzun boşa akmasını önleyelim, izlemediğimiz program süresince televizyonu ve radyoyu kapatalım. Kışın pencere yalıtımlarına daha çok özen gösterelim. Enerji tasarrufu konusunda öğrendiklerimizi, dinlediklerimizi ömür boyu uygulayalım.
|
K ve VEREM SAVAŞ EĞİTİMİ HAFTASI
Verem aslında çok eski zamanlardan beri insanlar tarafından bilinmektedir. Halkın “ince hastalık” dediği verem hastalığının sebebi “verem mikrobu” dur.
Uzun yıllar belirlenmesi, aşısı ve tedavi yöntemleri olmayan bu amansız hastalık, tıp biliminin ilerlemesi, araştırmaların olumlu sonuçlar vermesiyle günümüzde çaresiz bir hastalık olmaktan çıkmıştır.
Verem, insanlara en kolay ağız ve solunum yoluyla bulaşır. Çocuklara ana babalardan doğum yoluyla geçmez. Yani kalıtsal bir hastalık değildir, veremli ana babanın çocukları verem hastası olarak doğmazlar. Ancak veremli ana babalar sonradan çocuklarına hastalığı bulaştırırlar.
Vereme yakalanmamanın ilk koşulu, onun vücudumuza girebileceği tüm kapıları kapatmaktır. Bunun için şunlara dikkat etmek gerekir:
a) Dengeli beslenmek, günlük yeterli kalori, mineral, vitamin ihtiyaçlarını almak.
b) Güneşten mümkün olduğunca çok yararlanmak.
c) Yeterince dinlenmek, günün yorgunluğunu, stresini atmak.
d) Temiz hava almak, ormanlık alanlarda, kırlarda, yeşil alanlarda bol bol gezmek, dolaşmak.
e) Koruyucu aşıları zamanında yaptırmak. (BCG aşısı)
f) Yenen ve içilen besin maddelerinin temiz olmasına dikkat etmek.
g) Verem hastalığı taşıyan insanların yanına fazla yaklaşmamak, eşyalarını kesinlikle kullanmamak.
h) Sütü kaynattıktan sonra içmek.
ı) Her yıl bir sağlık kuruluşunda kontrolden geçmek.
|
GÜLELİM EĞLENELİM
TEMEL ILE DURSUN
Polise bir ihbar gelir. Temel ile Dursun kaza yapmıştır.
Polis olay yerine geldiğinde görür ki, arabalar sapa sağlam, Temel ile Dursun 'un ağzı burnu dağılmış. Polis sorar:
-- Anlat Temel. Olay nasıl oldu?
-- Komserum... Hava sisli olduğundan kafami pencereden çikarmis öyle gideydum. Meğersem Tursun da karsidan öyle geleyirmus...
|
Biri hocaya:
-Şu dünya ne kadar tuhaf demiş.
Hoca aksakalını sıvazladıktan sonra:
-Neresi tuhaf diye sormuş.
-Sabah oldumu insanların her biri bir tarafa gidiyor.
Bazıları bu yana bazıları bu yana...
Neden ki? Deyince
Hoca çok fazla düşünmeden şu cevabı vermiş:
-Neden olacak hepsi bir tarafa gitse dünyanın dengesi bozulurda ondan .
|
AÇIM
Dursun bir kıza aşık olmuş.
Aşkındandan şiir yazmış. Şiiri:
Sabahları yemek yiyemiyorum. Çünkü seni düşünüyorum
Öğlenleri yemek yiyemiyorum. Çünkü seni düşünüyorum
Akşamları yemek yiyemiyorum Çünkü seni
düşünüyorum
Geceleri uyuyamıyorum.
Çünkü açım.
|
TÜRKÜZ!! MİSAFİRPERVER MİYİZ?
Ülkemizin milletimizin en önemli ve tanınmış özelliklerinden birisidir Türk misafirperverliği. Biz kapımızı çalanlara, evimize konuk olanlara her zaman sevgiyle, saygıyla ikramla yaklaşırız. Tanıdığımızda olsa misafirimiz kapımızı çalan bir tanrı misafiri de, zenginde olsa fakirde, küçük de olsa büyük de ev sahipliğimiz kibardır, candandır içtendir. Bizler böyle tanındık, kültürümüz dünyaya böyle yayıldı. İçtenliğimizle … Ama zaman, Türk milletine bu konuda zararlar vermekte, kültürümüz yozlaşmakta bir bakıma. Artık yolda bize gülümseyenlere neden bana gülümsedi diyoruz sebep arıyoruz tebessümlerimize, unutarak bir sünnet olduğunu. Selam vermiyoruz ve almayı göz ardı ediyoruz. Öyle ki kapımız çalındığında yakınıyoruz yine kim diye. Yüzlerimiz asılıyor kapıda bir misafir gördüğümüzde. Hatta zaman geliyor ki evde yokmuş edasını bürünüyoruz sessizce bekliyoruz çalan zilin susmasını. Yüzlerimize dünya işlerimizin yorgunluğu çökmüş ve hiçbir güzellik güldüremiyor yüzümüzü. Hep bir memnuniyetsizlik hep bir daha iyisini aramak yolundayız. Eskiyi, atalarımızı ve çoğu zaman atasözlerimizi; anlamlarımızı, değerlerimizi, örfümüzü, adetlerimizi unutarak yaşam sürüyoruz.
Şimdi bir soralım kendimize böyle değil miyiz? Kültürümüzden uzaklaşmıyor muyuz zaman geçtikçe.. Türk’üz ve Türk olmak kültürüyle özleşmek demek.. Misafirlerimiz yine Tanrı misafiri..Beklentilerimizi yükselttikçe mutluluğumuz azalacaktır... Unutmayalım kimse dört dörtlük değildir bu hayatta..Gülümseyişlerimizi yüzümüzden, sevgilerimizi yüreğimizden eksik etmeyelim..
ANNE BENİ DE SEVERMİSİN?
Anne bağırır :
“Çabuk ol servisi kaçıracaksın!”
Baba kükrer :
“Ne yatmasını biliyorsun, ne kalkmasını!”
Sabahları güneşin doğuşunu bilmez çocuk Hiç aydınlanmadan kalkar içi Taze bir sabah, bayat bir günün devamıdır çok zaman
Her sabah adına yuva denen, adına kreş denen o yere bırakılır Başkalarının annesinde, kendi annesinin hasretini çeker gün boyu Sabahın köründe “benim annem ne zaman gelecek” diye gözyaşları çeker solgun yüzüne dizi dizi
Akşam ne uzundur Yuva nice gürültülü Sevgilerini konuşurlar efkarlı saatlerde
“Benim babam beni çok seviyor”
“Hayır, benim babam beni daha çok seviyor”
“Hadi ordan, beni hem babam hem annem daha çok seviyor”
Başkalarının babası kendi çocuklarını çok severse, sanki kendi babalarının sevgisi azalacakmış gibi kavga ederler En çok sevilen olmaktır tutkuları
Her pazartesi ne kadar sevildiklerinin ispatını yapmaya koyulurlar
“Benim babam beni hamburger yemeye götürdü”
“Biz hem hamburger yemeye gittik, hem de lunaparka gittik”
“N’apalım Benim annem beni sinemaya götürdü Arslan Kral filminde ağladık annemle birlikte”
“Kızlar ağlar zaten Ağlamanın neresi eğlenceli?”
“Biz babamla maç ettiğimiz zaman çok eğleniyoruz”
“Benim babam benimle değil, arkadaşlarıyla maç etmeye gidiyor”
“Bak demek ki benim babam beni daha çok seviyor Bi kere biz ikimiz, yani babamla ben, maç ediyoruz”
Pazartesileri hep böyle geçer
Herkes kendi babasının en sevgili baba olduğunu kanıtlamaya çalışır Öteki çocuklar yeni sevgi kanıtlarını ortaya koydukça içini bir ürperti kaplar
Başkalarının babası çocuklarını daha çok mu seviyordur acaba? O Reklam gelir aklına Kahrolası reklam “Evinizi seviyorsunuz, arabanızı seviyorsunuz Beni sevmiyor musunuz?”
İnanmak üzeredir onu sevmediklerine Arka koltuğa gazoz döktü diye ne çok bağırmıştı babası Ama olsun, arkadaşlarına bunu anlatmazsa eğer, babasının arabasını kendisinden çok sevdiğini nereden bilecekler
Keşke her Pazartesi en sevilen evlat oyununu oynamak zorunda kalmasaydı Bunun için Pazartesileri hep hasta numarası yapması Uyanamaması En sevilen çocuk olmak yarışması, bilseniz ne kadar zor diyebilse bir gün, her şey ne kadar kolay olacak Oyunu değiştirebilirdi Bu oyunun mağlubu olduğunu arkadaşları öğrenecek diye her Pazartesi Karanlık bir kuyu olmazdı o zaman Herkesin annesinin ve babasının ne kadar iyi Anne baba olduğu, çünkü onlara ne çok pahalı oyuncak aldıklarının konuşuldukları bir sıra,
“Beni anneannem çok sever” diye bağırıverdi
Sustu arkadaşları
Söyleyebilecek bir şey bulamadılar bir an
Akın boynunu büküp “benim anneannem yok” dedi
Üzüldü o zaman Ama geri dönemezdi “benim anneannem beni çok sever Masal anlatır bana Yaramazlık yapınca “dayın da böyleydi” der gülerek”
Arkadaşları ne kadar dinliyor diye sustu birden Kendisine doğru yönelmiş meraklı bakışları keyifle izledi Ağızları açık “Ee sonra?” diyorlardı
“Sever beni Masal anlatır Hiç susturmaz beni Ben konuştukça güler ‘Hay çocuk’ der ‘Sen beni güldürdün Allah da seni güldürsün’, der”
Herkes bir masal büyüsü ile dinlerken onu, anneannesini öteki çocuklarla paylaştığını düşünüp susuverdi
Üsteledi arkadaşları “Hadi anlatsana!” dediler
Top havuzuna doğru koşup “Herkesin anneannesi kendine” diye bağırdı
Akın itiraz etti Hiç olmazsa arkadaşının anneannesinde tatmadığı bir duyguyu tadacağını düşünürken ne diye oyunbozanlık yapıyordu Kızdı “Herkesin babası kendisine” demiyordun ama!”
Duymazlığa geldi Anneannesini hiç kimselerle yarıştırmak istemiyordu, işte o kadar Akşam çabuk oldu Bu oyunu kazanmıştı Muzaffer bir komutan edasında dolaştı bütün gün Artık annesine neden pazartesileri yuvaya gitmek istemediğini anlatabilirdi Yorganın altına saklanmazdı bundan böyle Her Pazartesi anneannesinden bir demet yapıp götürürdü
Kapıdan içeri girer girmez neşeyle bağırdı : “Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?”
“Görmüyor musun? Telefonla konuşuyorum”
Hiç kimsenin sevdiği şey birbirine benzemiyordu Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu Her şey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu olduğunda Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu Nerelere gitsindi?
Annesi kapattı telefonu Mutfaktan tencere kaşık sesleri geliyordu Koşarak yanına gitti “Sana yardım edeyim mi?” dedi en sevimli halini takınarak
Annesi manalı manalı baktı
“Hayırdır Bir yaramazlık filan Bak bir de seninle uğraşmayayım Çok yorgunum zaten”
Yorgunluk nasıl bir şeydi? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır “Nasıl yorulmuş yavrucak Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni” diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi
Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, ne diye annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu
“Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın Anneannem öyle söylüyor”
“Uykuya dalayım da gül kokuları kusur kalsın Yorgunluktan ölüyorum”
Bu kelimeden nefret ediyordu Yorgunum Yorgun olduğumdan Böyle Yorgun yorgunken
“Anneciğim sen yorulma diye”
“Yemekte konuşuruz çocuğum Bankada işler yetişmedi Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım Hadi sen oyna biraz”
“Hani siz yoruluyorsunuz ya”
“Eeee”
“Ben de oynamaktan yoruluyorum”
“Ne yapayım?”
“Bilmem”
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı
Işıklar söndü birden Annesi öfkeyle söylenmeye başladı
“Mum da yok” diye diye karıştırdı dolapları el yordamı
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını Deli tavşanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı “bak deli tavşan” diyerek parmaklarını oynattı Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda Otlarla, kuşlarla konuştu Sonra yorgun düştü Duvardaki görüntü o minik avuçların açılmasıyla kayboldu Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı
Neden sonra ışıklar geldi Kadın çocuğun hiç konuşmadığını fark etti birden Kanepeye koştu Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu
Çocuk sanki bu öpücüğü bekliyormuşçasına,
“İşin bitince beni sever misin anne?” dedi
|
Güneşler oyun oynuyor
|
Güneşler etkinlik yapıyor
|
Güneşler yerli malında ve çok aç
|
Güneşler tiyatroda eğleniyor..:)
|
Do'stlaringiz bilan baham: |