GÜNEŞ İLE AY ARASINDAKİ FARK
— "O Allah ki, Güneş'i bir ziya, Ay'ı bir nur yaptı." (50) Ziyada hareket, ateş, ışık bulunur.
Fakat nurda sadece ışık vardır.
2 — "Ay'ı içlerinde bir nur, Güneş'i de bir lamba kıldık." (51) Ve "Şaşaalı, parıl parıl bir
kandil astık." (52) Bu ayetlerde Güneş, lamba ve kandil olarak ele alınırken, mahiyeti de
izah edilmektedir.
ONİKİ GEZEGEN
Kur'an-ı Kerim indirildiği zaman, gezegenler hakkında Batlamyus anlayışı hakimdi. Ona
göre, Dünya sabit kabul ediliyor, Ay ve Güneş de gezegen sayılıyor, onlardan başka da;
Venüs, Merkür, Mars, Jüpiter ve Satürn olarak beş gezegen biliniyordu. Kopernik (1473-
1543), Güneş'i merkez alarak Dünya'yı bir gezegen saydı. 1781 yılında yedinci gezegen
Uranüs keşfedildi. 1846 yılında sekizinci olarak Neptün, 1930 yılında da Plüton keşfedildi.
Şimdi Astroidden başka onbirinci gezegen hakkında tartışmalar sürmektedir. (Bilim ve
Teknik, Şubat 78/S. 123)
(47) Hac: 65.
(48) Lokman: 10.
(49) Rahman: 7.
(50) Yûnus: 5.
(51) Nuh: 16.
(52) Nebe: 13.
İnsanları her yönden irşat eden Kur'an-ı Kerim'in ifadelerinde ise, oniki gezegenin işaretini
buluyoruz. "Bir vakit Yûsuf babasına (Yakub'a): Babacağım, ben rüyada on bir yıldızla,
Güneş ve Ay'ı gördüm. Gördüm ki, onlar bana secde ediyorlar" dedi. (53) Uzun bir
maceradan sonra Yûsuf ve ailesi Mısır'a vardılar. Ve Yûsuf annesi ile babasını taht üzerine
çıkarttı. Onların hepsi de (anne ve baba ve onbir kardeş) kendisi için secde ettiler (şükür
secdesine kapandılar).
Yusuf dedi ki: "Ey babacığım, işte önceden gördüğüm rüyanın tabiridir." (54) Rüyadaki Ay
ve Güneş'in Yûsuf peygamberin (a.s) anne ve babası, onbir yıldızın da kardeşleri olduğunu
anlıyoruz. Bunlar aynı asıldan bir topluluk, aynı kökden bir sistem manasını akla
getirmektedir. Yûsuf (a.s) ile beraber oniki kardeş yıldız akla olduğuna göre, Güneş
sisteminde oniki gezegenin bulunduğuna kuvvetli bir işaret vardır... Bilhassa mana gözü
açık olanlar, daha da güzel görmüşlerdir.
YUKARIYA ÇIKILDIKÇA OKSİJEN AZALIYOR
"Allah, sapıklığa düşüreceği bir kimsenin göğsünü, sanki zorla göğe çıkarılıyormuş gibi dar
ve sıkıntılı kılar."(55) Bu ayetten anlıyoruz ki, göğe doğru çıkan bir kimsenin göğsü
daralıyor. Toriçelli, bu gerçeği 1643'te Floransa'da atmosfer basıncının varlığını
ispatlayarak gösterdi. Buna göre, yukarı doğru çıkıldıkça oksijen azalıyor, dolayısıyla nefes
alma güçlüğü doğuyor, boğulmalar oluyor. Bunun için, uçaklarda, gereğinde kullanılmak
üzere oksijen tertibatı bulunur.
(53) Yûsuf: 4
(54) Yûsuf: 100.
(55) En'am: 125.
Kur'an-ı Kerim, psikolojik bir olayı tarif ederken; "Zindanda boğazı sıkılmış kimse gibi
daraltır" ifadesini kullanmıyor da, "Göğe çıkıyormuş gibi daraltır" diyor. Balon sayesinde,
Kur'an-ı Kerim'den asırlar sonra, yükseklere çıkma imkanı bulununca havanın
azalmasından dolayı ortaya çıkan bir fizyolojik hadise tespit edildi.
ATMOSFER TABAKASI
"Semayı mahfuz (korunmuş, muhafazalı) bir tavan yaptık." (56) Bu ayet-i kerime, ifade
ettiği birçok manalar yanında, bizi Güneş'in zararlı ışınlarından koruyan, meteor vesair
şeylerin tehlikelerinden muhafaza eden atmosfer tabakasını da ifade etmektedir.
ARZIN DERİNLİKLERİNDEKİ RIZIK
"O Allah'tır ki, arzın içinde ne varsa hepsini sizin için yarattı." (57) Ayetin ifade tarzı "ale-1-
ard" (arzın üzerinde) şeklinde değil, "fil ard" (arzda) şeklindedir. Dünya'nın nimetlerinin
bizim için yaratıldığını ifade eder.
Arzın içindeki petrol, maden gibi maddelerin insanların istifadeleri için yaratıldığına ve
arzın içinde henüz
(56) Enbiya: 32.
(57) Bakara: 29
keşfedilmeyen fakat ileride keşfedilecek unsurların gelecekde geçim sıkıntısına düşecek
insanları kurtaracak gıda vs. maddelerin bulunduğuna işaret vardır. Peygamberimiz
(s.a.v), bir hadisinde: "Rızkı, arzın derinliklerinde arayınız" buyurmuştur. (Taberani)
AŞILAYICI RÜZGARLAR
"Aşılayıcı rüzgarlar gönderdik"(58) Bitkilerle rüzgarın yapabileceği bir aşılama yakın
zamana kadar bilinmiyordu. "Meyvaların hepsinden erkekli, dişili yaratan Odur." (59)
Hakikati, yani bütün bitkilerin çiçeklerinde, erkek, dişi çifti bulunduğunu ve erkeğin dişiyi
aşılamasıyla meyvaların meydana geldiği anlaşıldıktan sonradır ki, rüzgarların bir aşılayıcı
hizmeti gördükleri öğrenildi.
"Bilmez misin ki, Allah bulutları sürer, sonra aralarında bir imtizaç meydana getirir. Sonra
da onu üst üste yığar, bir de görürsünüz ki, onların arasından yağmur çıkar. Gökten içinde
dolu bulunan dağlar indiririz."(60) ayetinin ifadesinden de bulutlarda elektriklenmenin
(pozitif iyonların yere doğru inmesi ve negatif iyonların da yeryüzünden yükselmeye
başlamasıyla, yağmur bulutlarının çiftlenmesinden meydana gelen elektriklenmenin)
rüzgarlar vasıtasıyla yapıldığını anlıyoruz. Bulutların elektrik yüklü olduğunu 1752 yılında
ilk olarak Benjamin Franklin ispat etmiştir. Kur'an'dan asırlar sonra!...
HAREKET ENERJİSİ
"Nihayet bu rüzgarlar, yüklü yağmur bulutları az ve
(58) Hicr: 22.
(59) Ra'd: 3.
(60) Nur: 43.
hafif bir şey gibi kaldırılıp yüklendiği zaman..." (61) Ağır bulutların kendilerinden daha
hafif hava üzerinde duruşları birçok faraziyelerden sonra yeni açıklığa kavuştu.
Deniliyordu ki, bulutlar küçük su taneciklerinden meydana gelmiştir. Bunlar sabun köpüğü
gibi olup, içleri hava doludur. Bu hava, dışardaki havadan daha sıcak ve hafif olduğunda
bulut havada asılı kalabiliyor. Araştırma imkanı bulununca bu taneciklerin boş değil, dolu
olduğu anlaşıldı. Sonra bulutları havada tutan kuvvetin rüzgar olduğu anlaşıldı. Çünkü,
yeldeğirmenlerini çeviren rüzgar, kum tanelerini yukarı doğru tahrik ettiği gibi bulutları
havada tutuyor. İşte hareketin bu ehemmiyetinden istifade ile tahrik kuvveti elde edilerek
uçaklar yapılmıştır. Kur'an'ın işaretinden bu kadar asır sonra...
RADYASYON TESİRİ
Lût Peygamber (a.s) kavminin başına gelen bela anlatılırken sanki atom bombasının çeşitli
tesirleri ile karşılaşıyoruz: "Ey Lut! Hemen gecenin bir kısmında ev halkınla çık, git.
İçinizden hiçbiri geri dönüp bakmasın. Ancak hanımın müstesna. Çünkü, kavmine isabet
edecek azap ona da gelecektir." (62)
Bu mesele başka bir ayette şöyle anlatılmaktadır: "Hemen gecenin bir kısmında aileni
yürüt (yola çıkar), sen de arkalarından git ve hiç kimse arkalarına bakmasın.
Emrolunduğunuz yere geçin gidin." (63) "Ve nihayet onları işrak vaktinde korkunç gürültü
yakalayıverdi. Hemen şehirlerin altını üstüne getirdik ve üzerine sert taş
(61)A'raf:57.
(62) Hûd: 81.
(63) Hicr: 65.
yağdırdık." (64) Taş yağmadan önce şehrin altını üstüne getiren o hadise neydi? Geriye
dönüp bakana, niçin o dokunacaktı? Bunlar, ancak bu günün atom bilgisiyle izah
edilebilecek derin hakikatlerdir. Onun için Kur'an-ı Kerim'in bir ayetinde: "İleride biz
onlara hem yeryüzü etrafında, hem de bizzat kendi nefislerinde ayetlerimizi öyle
göstereceğiz ki, nihayet peygamberin söylediği şeyin hak olduğu kendilerine apaçık
olacaktır. Rabb'inin her şeye şahit olduğu yetmez mi?" (65) Kur'an'daki bir çok
hakikatların daha sonra ilmin ve fennin ilerlemesiyle anlaşılacağına işaret edilmiştir. Şimdi
inceleyelim: "Muhakkak ki, nükleer denge belli bir süre sonra değişecek, Güneş'in
çekirdeği helyumu kullanmaya başlayacak, sıcaklık artacak, Merkür ve Venüs eriyip
boşluğa akacaklar. Yeryüzündeki okyanuslar, buharlaşacak ve okyanuslarla birlikte kayalar
da gidecektir. Birgün bu olaylar gerçekleşecektir. Birkaç saat içinde Dünya'mızın bugünkü
hacmi kadar küçülecek ve en son helyum yakılınca da bir yanmış kömür artığı halini
alacaktır. Bu son, hiç bir şekilde, en gelişmiş bilgilerle bile değiştirilemeyecektir." (Bilim ve
Teknik dergisi, Ocak 77, sayı 110, sayfa 45)
"Şimdi de ayetlere bakalım: "Denizler kaynadığı za-man..."(66)
Suyun aslı, hidrojen ve oksijen bileşimidir. Yanıcı ve yakıcı bir-iki element, herhangi bir
yoldan parçalansa zincirleme parçalanma olacaktır. "Gök yarılıp da, gül gibi kızardığı, yağ
gibi eridiği zaman..."(67) "O gün, gök, erimiş maden gibi olur. Dağlar da atılmış pamuğa
dö-
(64) Hicr: 73-74
(65) Fussilet: 53
(66) Tekvir: 6.
(67) Rahman: 37.
ner."(68) "Göğün, insanları bürüyeceği ve bir duman çıkaracağı günü gözetle, işte bu, can
yakıcı bir azaptır." (69)
"Dehşetiyle kalplere çarparak, o kıyametin sana ne olduğunu bildirdi. O gün insanlar,
çırpılıp yayılan kelebekler (pervaneler) gibi olacaklar. Dağlar da atılmış renkli yünler gibi."
(70) "O gün, arz ve dağlar sarsılacak ve dağlar, erimiş kum yığınına dönecek. (71)
Şimdi burda soralım: Bilim mi daha önde gidiyor, Kur'an mı?
GÜNEŞİN SONU
"Güneşin tekvir edildiği vakit..." (72) Tekvir, esasında tedvir ve toplamak manalarıyla
alakalı, sarık sarar gibi yuvarlamak, dürülüp sarmakla bohçalamak manasınadır. Razi
tefsirinde zikredildiği gibi, bazıları, Hz. Ömer'den rivayet edilmiş olarak, kör etmek,
körletmek manasına olduğunu söylemişlerdir. Buna göre ayetin manası: "Güneş dürülüp
sarıldığı veya devşirilip atıldığı veya körletildiği zaman..." olur.
Lennird Beckel'in dediği gibi, "Güneş, birgün yanmış kömür haline gelecektir."
İlla onlar söyleyince mi inanılır? Allah (c.c) söyleyince niçin inanılmıyor?
ATOMDAN DA KÜÇÜK
"Sen herhangi bir işte bulunsan, Kur'an'dan her ne
(68) Meâric: 8-9 (69)Duhan: 10-11.
(70) Kâria: 1-2-3-4-5.
(71) Müzemmil: 14.
(72) Tekvir: 1.
okusan, sen ve ümmetin herhangi bir amel yapsanız, siz ona dalıp dururken, muhakkak ki,
Biz ona şahit oluruz. Ne yerde, ne gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabb'inizden gizli
kalmaz. Ondan daha küçük ve ondan daha büyük bir şey yoktur ki, Kitab-ı Mübin'de
olmasın" (73). Bu ayetteki 'zerre ağırlığınca' ve ondan yani zerreden daha küçük
ifadesinden: a) Atom ağırlığını b) Atomdan daha küçük şeylerin varlığını anlıyoruz.
HERŞEY ÇİFT YARATILMIŞTIR
"Arzın bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmeyecekleri şeylerden bütün çiftleri
yaratan Allah çok yücedir" (74). "Meyvelerin hepsinden erkekli dişili çiftler yaratan O'dur."
(75) "Dönüp ibret alsınlar diye herşeyi çift yarattı." (76) Bitkilerin erkek ve dişili olduğu
yeni öğrenildi. Asırlardan sonra elektrikte, atomlarda pozitif ve negatiften bahsedildi.
Atomun çekirdiği pozitif, elektronları ise negatif yük taşır. Daha da enteresanı, atom
çekirdeğinde de proton ve nötron dediğimiz çiftler vardır. Bu hakikat ancak 1938'de bir
İngiliz fizikçisi tarafından keşfedilmiştir. Ve bu ayet-i kerimeye, Batı düne kadar
gülüyordu.
İNSANIN YARATILIŞI
1 — "Onun ayetlerinden biri de, sizi topraktan yaratmasıdır." (77) İlim ispat etmiştir ki,
insanın vücudunun aslı oksijen, hidrojen, fosfor, kükürt, azot, kalsiyum, mag-
(73) Yûnus: 61.
(74) Yasin: 36.
(75) Rad: 3.
(76) Zariyat: 46.
(77) Rum: 20.
nezyum, demir, manganez, bakır, iyot, flor, kobalt, çinko, silisyum ve alüminyum gibi
toprak unsurlarından meydana gelmiştir. "Bir de şöyle dediler: — Biz kemik ve toz yığını
olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz? Ey Resulüm söyle:
— İster taş olun, ister demir olun yahut gönlünüzde büyüyen herhangi bir yaratık olun."
(78) İnsan vücudunda demir yok mu, kanımızın rengi nereden? Taşlar, toprağın annesi
değil mi, vücut topraktan değil mi?
2 — Meni, nutfe, alaka: "İnsanoğlu, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?
Dölyatağına dökülen meninin bir parçasından, bir nutfe değil miydi o insan?" (79) Ayetteki
"min meniyyin" ifadesi "Meninin bir parçasında, azıcığında" manasına gelir ki, binlerce
spermin bir tanesinden demektir. Demek ki, meninin hepsinden değil, bu da yeni bilinen
meselelerden.
"O, insanı alaktan yarattı" (80) Alak, "yapışıp ilişmek" anlamındadır. İlişkin ve yapışkan
şeye de denir. Rahimdeki duluğa da alaka denmiştir.
3 — Karar-ı mekîn ve ceninin safhaları: "And olsun ki, Biz insanı süzme çamurdan yarattık.
Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra da nutfeyi kan pıhtısına
çevirdik. Kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık.
Kemiklere de et giydirdik. Sonra başka bir yaratık yaptık. (81) Ayetteki "fi kararın mekîn"
yani 'sağlam bir yerde' ifadesi, enteresan bir şekilde ana rahmini anlatmaktadır. Rahmin,
ana karnının aşağısındaki emin yerini ve geniş kalın cidarlı o ka-
(78) Isra: 49-50-51.
(79) Kıyâme: 36-37.
(80) Alak: 2.
(81) Mu minun: 12-13-14.
Do'stlaringiz bilan baham: |