ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLAR
SEÇİLMİŞ
MAKALELER KİTABI
Hazırlayanlar
Mustafa Ruhi Şirin
Prof. Dr. Adnan Kulaksızoğlu
Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili
YAYINLARI
Çocuk Vakfı Yayınları : 63
I. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi Yayın Dizisi : 1
Kapak Tasarımı: Cevdet Karal, Ender Çılgın
Dizgi: Ali Çiftçi
Tashih: Cemil Çiftçi
Baskı-cilt: ERKAM Matbaası
Baskı tarihi: 6 Eylül 2004
Birinci baskı: 1250 adet
ISBN 975-552-061-9
Çocuk Vakfı Yayınları
Zafer Sokak No: 17
34371 - Nişantaşı-İstanbul
Telefon: 0212 240 23 83 - 240 41 96
Belgegeçer: 0212 230 01 25
www.cocukvakfi.org.tr
elektronik posta: cocukvakfi@hotmail.com
ustunyetenek@cocukvakfi.org.tr
ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLAR
SEÇİLMİŞ
MAKALELER KİTABI
Hazırlayanlar
Mustafa Ruhi Şirin
Prof. Dr. Adnan Kulaksızoğlu
Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili
İstanbul, 2004
ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLAR
SEÇİLMİŞ MAKALELER KİTABI’nı
Çalışmalarıyla bu alana değerli katkılarda bulunan, bir kısım makalelerini elinizdeki kitapta bir araya getirdiğimiz,
Füsun Akarsu, Hulisi Akkanat, Ülker Akkutay, Ayşegül Ataman,
Neslihan Avcı, Ahmet Emre Bilgili, Doğan Çağlar, Salih Çepni, Ümit Davaslıgil, Mitat Enç, Özlem Ersoy, Murat Gökdere, Buket Yakmacı Güzel, Şerif Mardin, Muhsin Öğretme, Esra Ömeroğlu, Süleyman Çetin Özoğlu, Alper Şahin’e
ve konunun genç araştırmacılarına ithaf ediyoruz.
Mustafa Ruhi Şirin Prof.Dr. Adnan Kulaksızoğlu Doç.Dr. Ahmet Emre Bilgili
Önsöz
Bizi birbirimizden ayırt eden öğrendiklerimiz ve öğrenme kapasitemizdir. Üstün yeteneklilik, üstün zekâ ve yaratıcılık çoğunlukla doğuştan getirilen bir hazırlıklı oluşun sonunda ortaya çıkar. Üstün yetenekliler daha hızlı öğrenebilme, daha uzun süre akılda tutabilme, daha geniş ve derinliğine kavrayabilme, olay ve olgular arasındaki ilişkileri daha önce anlayabilme ve sezgi gibi bir çok zihinsel yetenekle normal akranlarından daha ayrıcalıklıdırlar. Bu sadece üstün yeteneklilere ayrıcalık vermez, onların yaşadıkları toplumların da üstün yeteneklilere sahip olmaktan dolayı kazançları vardır. Üstün yetenekliler yenilikleri takip etmekte, orijinal ve yeni fikirler ileri sürmekte, mal ve hizmet üretiminde normal akranlarına göre daha etken olmaktadırlar. Bu nedenle örgütlü toplumların üstün yeteneklilere sahip çıkması, onların eğitimini özel olarak ele alması ve onlara yönelik eğitim uygulamalarını geliştirmeleri beklenir. Bu nedenle de üstün yetenek, zekâ ve yaratıcılık konusundaki gelişmeleri takip etmek için mevcut bilgi birikimine ulaşmak gerekir. Ancak ondan sonra üstün yeteneklilik konusunda önceki bilgilere dayalı bir ilerleme sağlanabilir.
I. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi’nin öncelikli amaçlarından biri de üretilmiş bilginin boyutlarını tespite yönelik çalışmalar yapmaktı. Bu noktadan hareketle, üstün yetenekli çocuklarla ilgili bütün konularla yüzleşmekten yana bir tutum izlemeyi tercih ettik. Bu sürecin hemen başında, Türkiye’de üstün yetenekli çocuklar alanının üzerinin suskunluk sarmalı ile örtüldüğünü farketmekte gecikmedik.
Çalışmalarımız sırasında ilk yüzleşmeyi, bilgi üretimi karnemizi incelediğimizde yaşadık. İkinci aşamada, üstün yetenekli çocuk eğitiminin daraltılmış bir çerçevede algılandığını daha yakından inceleme olanağı bulduk. Üçüncü evrede ise ülke ölçekli stratejimizin olmadığı bir alanda çalışma yaptığımızı kabullenerek şu sonuca ulaştık: Üstün yetenekli çocuklar sorunu önce kültüre ilişkin bir alandır. Ülke ölçekli stratejik bilgiye ulaşmadan üstün yeteneklilere yönelik paradigma varolamaz.
Her kitap gibi bu kitabın hazırlanışı da bir dizi araştırma, metin okuma, değerlendirme ve seçme yapmayı gerektirdi. 332 makale, bildiri, tez, kitap ve tanıtım yazısı incelenip seçme yapılarak, üstün yetenekli çocuk merkezli makale ve bildiriler kitaba alındı. Aynı yazarın, içerikleri birbiri ile örtüşen makalelerinden daha kapsamlı olanları tercih edildi. Benzer temalı makaleler için de aynı yöntem uygulandı. Kuşkusuz seçkiler, nitelikli bütün metinleri yansıtma iddiasını taşımaz. Kitaba aldığımız makale ve bildirilerin birkaçı dışında en belirleyici özellikleri Türkçe yazılmış olmalarıdır. Sözünü ettiğimiz birkaç makale- bildiri ise yazarları tarafından İngilizce yazılan ve Türkçeye çevrilen metinlerden oluşmaktadır.
Üstün Yetenekli Çocuklar Seçilmiş Makaleler Kitabı’nın Birinci Bölümünde Enderûn Mektebi ile ilgili yazılara yer vermemizin amacı, tarihi süreç ile günümüzdeki durumu daha kapsamlı mukayese yapma olanağı sağlamaktı. Bu makaleler okunduklarında görüleceği gibi makale yazarlarının ağırlıklı görüşü, ülke olarak, yeteneklerin eğitildiği toplumdan, yeteneklerin söndürüldüğü bir topluma dönüştüğümüz yönündedir.
“Üstün Beyin Gücü”nün yazarı Mitat Enç, yıllar önce, eserini sadece yabancı kaynaklardan yararlanarak hazırlamayı (s.11) geçmiş deneyime haksızlık olarak kabul ediyordu. Biz de bu kitaptaki makale-araştırma-inceleme ve bildirilerin toplamından Mitat Enç’i haklı çıkaran bir sonuçla karşılaştık. Bu yönü ile elinizdeki seçkinin üstün yetenekli çocuk merkezli bilgi üretimini cesaretlendirici bir etki yapmasını umut ediyoruz.
Kitabın basımı öncesinde makale-bildiri yazarlarına ulaşarak ve izin alarak kitabı oluşturduk. Kitaba alınmayan makale, tez ve kitap hacmindeki yayınların bir kısmını yansıtan özet kaynakçanın, genç araştırmacılar için yararlı olacağını düşündük.
“Üstün Yetenekli Çocuklar Seçilmiş Makaleler Kitabı”nı, bu seçkide yazılarına yer verdiğimiz yazarlara ve üstün yetenekli çocuklar konusunda araştırma yapacak genç araştırmacılara ithaf etmek bizler için bir vefa ve teşekkür ödevidir. Bu hacimli kitabın basımı, I. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi’nin ana sponsoru TOBB ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nin desteği ile gerçekleşmiştir. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun şahsında TOBB Yönetim Kurulu Üyelerine de teşekkür ederiz.
Kitabın kapak tasarımı için Cevdet Karal ve Ender Çılgın’a; Consensus (pr) Ajansı’na; dizgi ve tasarımını çok kısa sürede gerçekleştiren Ali Çiftçi’ye; sıcak temmuz ve ağustos aylarında tashihlerini tamamlayan Cemil Çiftçi’ye teşekkürü ise zevkli bir görev kabul ediyoruz.
Üstün Yetenekli Çocuklar Seçilmiş Makaleler Kitabı’nın okurları için önemli bir kaynak olması ve bundan sonraki çalışmalara temel oluşturması esere emeği geçenlerin ortak dileğidir.
İstanbul, 17 Ağustos 2004
Mustafa Ruhi Şirin Prof. Dr. Adnan Kulaksızoğlu Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili
İçindekiler
BİRİNCİ BÖLÜM
EĞİTİM TARİHİ SÜRECİNDE ÜSTÜN YETENEKLİLERİN EĞİTİMİ
Özel Eğitimin Tarihçesi / Mitat Enç 15
Enderun / Mitat Enç 37
Osmanlı Eğitim Sisteminde Enderûn Mektebi / Ülker Akkutay 85
Enderun: Üstün Yetenekliler İçin Saray Okulu / Füsun Akarsu 97
Geleneksel Seçkin Eğitiminin Yeniden Kurulamaması / Şerif Mardin 103
İKİNCİ BÖLÜM
ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLARIN ÖZELLİKLERİ
Üstün Zekâlı Çocukların Özellikleri / Doğan Çağlar 111
Üstün Yetenekliler / Füsun Akarsu 127
Üstün Zekâlı ve Üstün Özel Yetenekli Çocuklar / Ayşegül Ataman 155
Üstün veya Özel Yetenekliler / Hulisi Akkanat 169
Üstün Zekâlı ve Üstün Yetenekliler / Özlem Ersoy, Neslihan Avcı 195
Üstün Çocuklar / Ümit Davaslıgil 211
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLARIN EĞİTİMİ
Özel Eğitimin Gerekçesi / Mitat Enç 221
Üstün Zekâlı Çocukların Eğitimi / Ümit Davaslıgil 233
Üstün Yetenekli Çocukların Eğitimi Sorunu / Ahmet Emre Bilgili 243
Üstün Yetenek ve Eğitim / Alper Şahin 261
Üstün Zekâlı Çocukların Eğitim ve Öğretimi / Doğan Çağlar 265
Okulöncesinde Üstün Çocuklar ve Eğitimi / Esra Ömeroğlu 275
Üstün Olma Niteliği Kazanma / Ümit Davaslıgil 283
Erken Çocuklukta Üstün Zekâlı Çocuklara Uygulanacak Farklılaşmış Eğitim Programı / Ümit Davaslıgil 289
Yaratıcı Çocuklar ve Yaratıcılığın Geliştirilmesi / Doğan Çağlar 301
Üstün Yetenekli Çocukların Eğitim İhtiyaçlarının Karşılanmasında Yaratıcı Dramanın Yeri / Esra Ömeroğlu 311
Üstün Zekâlı Çocukların Eğitim Modelleri / Doğan Çağlar 317
Üstün Zekâlılar İçin İlköğretimde Uygulanabilir Bir Model / Ayşegül Ataman 335
Üstün Zekâlı Çocukların Seçimi / Doğan Çağlar 343
Farklılaştırılmış Fizik Derslerinin 9.Sınıf Üstün Yetenekli Öğrenciler Üzerindeki Etkisi / Muhsin Öğretme 351
İstanbul Bilim ve Sanat Merkezi (BİLSEM) İçin Bir Öğrenme Modeli / Füsun Akarsu 357
Üstün Yetenekli Çocuklara Verilen Değerler Eğitiminde Öğretmenin Rolü /
Murat Gökdere, Salih Çepni 369
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLARIN SORUNLARI
Üstün Yetenekli Öğrencileri Araştırmaya Yöneltme ve Psikolojik Danışma Sorunları / Süleyman Çetin Özoğlu 387
10. Sınıf Türk Öğrencilerin Aşırı Duyarlılıkları Hakkında Bir Karşılaştırma Çalışması /
Buket Yakmacı Güzel 403
Okulda Başarısız Olan Üstün Zekâlı Çocuklar / Doğan Çağlar 409
Üstün Yetenekli / Zekâlı Çocuk ile Yaşamak / Ayşegül Ataman 417
Üstün Zihinsel Yeteneklilerin Eğitiminde Sorunlar / Füsun Akarsu 439
BEŞİNCİ BÖLÜM
ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLAR VE AİLELERİ
Üstün Yetenekli Çocukların Ailelerinin Sorunları / Füsun Akarsu 447
Üstün Çocuklara Sahip Ailelerin Eğitimi / Ümit Davaslıgil 461
Aileler ve Öğretmenler Üstün Zekâlı Çocuklara Nasıl Yardımcı Olabilir? /
Ayşegül Ataman 467
EK 1 : BİR RAPOR
Üstün Yetenekli Çocuklar ve Eğitimleri Komisyonu Raporu (Ankara, 13-15 Mayıs 1991) 481
EK 2 : ÖZET KAYNAKÇA 501
Birinci Bölüm
EĞİTİM TARİHİ SÜRECİNDE
ÜSTÜN YETENEKLİLERİN EĞİTİMİ
Özel Eğitimin Tarihçesi
Mitat ENÇ*
I. ÖZELEĞİTİMİN TARİHÇESİ
Kitabın birinci bölümünde, örgün eğitimin güçlü bir ihtimalle yetenekleri olağanın üstünde olan “yönetici sınıfın” çocukları için başlamış olması ihtimalinin güçlü olduğuna değinmiştik. Batı dünyasının eğitim felsefesi, örgüt ve programlarını büyük ölçüde etkileyen Eflatun’un Devlet’inde önerdiği görüşler de eğitim kurumlarının birinci derecede hedefinin “devleti yönetecek, mayası altından olan üstün yeteneklerin” adım, adım seçilip yetiştirilmesi olduğunu belirtmektedir. Ona göre ilkokul öncelikle “savaşçı ve sanatkârların eğitileceği bir kurumdur. Buna karşılık orta ve yüksek öğretimse devlet yöneticisi filozofların eğitim göreceği kurumlardır.
Uyanma çağının başından itibaren kurulan okulların öncelikle Eflatun’un bu görüşlerinin etkisi altında kaldığı söylenebilir. Esasen o çağda ve daha sonraları böyle bir külfete ancak imtiyazlı, soylu ailelerin katlanabileceği ortadaydı. Ortalama çoğunluğun çocukları daha okul çağındayken ya üretici duruma geçmek zorundaydı, ya da en çok çıraklık yoluyla kısa yoldan üretici olmanın çabası içindeydi. Buna karşılık yetişince yöneticilik sorumluluğunu yüklenmesi beklenen varlıklı ve soylu çocuklarının böyle bir zorunluluğu yoktu. Onlar okulda yöneticiliğin gerektirdiği temel becerileri, duygu, anlık ve iradelerini geliştirecek ve olgunlaştıracak bilgiler edinmek için yularını harcayabilecek durumdaydı.
Böylece İngiltere, Fransa, Almanya gibi Batı ülkelerinde “Lyceom, gimnasium, Gramar school” gibi adlar altında belirmeğe başlayan eğitim kurumlarının belli başlı müşterileri bu durumdaki ailelerin çocuklarıydı. Küçük sınıflardan itibaren “latince, grekce, matematik, geometri, astronomi, güzel sanatlar” gibi konuların okutulduğu bu okullar programın gereklerini yerine getiremeyenleri üçüncü, ya da dördüncü sınıftan itibaren bu tür okullardan ayırma yoluna gidilirdi. Daha sonra kitle eğitimi zorunluluğu geliştiğinde de bu kurumlara uyamayanlar için, “halk okulları” diye hayata dönük kurumlar gelişti. Böylece nerdeyse günümüze kadar bu okullar özellikle Avrupa ülkelerinde, üstün yeteneğin eğitimine dönük özelliklerini korumuştur.
Bunun yanı başında ülkemizin eğitim tarihi de bundan farklı bir oluşma göstermemiştir. Osmanlı tarihinin başından beri kurulup yaygınlaşan medreselerin başlıca amacı “din ulemasını ve görevlilerini” yetiştirmekti. Buna karşılık devlet hizmetlilerinin ve yöneticilerinin eğitim yeri ise “Enderunu Hümayun” adı verilen saray okuluydu.
Bizde “soylu ve imtiyazlı bir sınıfın” oluşması ve gelişmesi önlenmek istendiği için, bu kurumlar onların çocukları için işlemiyordu. Öncelikle bunların gerektirdiği öğrenimi başarabileceklerini isbatlayan her dinden ve milletten çocuklara açık tutuluyordu. Enderun devşirme yoluyla müslüman olmayan, daha sonra da müslüman ailelerin de çocukları arasından belirli ölçülere göre devşirilenlerden üstün yeteneği her aşamada değerlendirilip seçilen en elverişli bireylerin eğitimi için kurulmuştu, ilerdeki bölümlerden birinde bu konuya ve seçim yöntemlerine ayrıntıları ile değinileceğinden burada kısaca sözünü etmekle yetiniyoruz. Başka bir deyişle bu okul ve medreseler de öncelikle ve özellikle programlarının gerektirdiği öğrenimi başarabilecek anlık gücü olanlara öz okullardı. Ortalama yetenek düzeyine dönük değildi.
Durum böyle olmakla beraber üstün başarılı, üstün seçkinlerin hayatları ve gelişmeleri üzerinde yapılan araştırmalarda bu konuya bağlı iki ilginç hususu da ortaya koymaktadır:
Bunlardan birincisi bu okullara gönderilen ünlü büyüklerden bazıları buralardaki eğitim-öğretim koşullarına intibak edememiştir. Bazıları da öğretmenlerince “kıt akıllı” sayılarak başarısızlığa uğramak durumunda bırakılmıştır.
İkinci husus ise bazı ünlü büyüklerin bu tür okullara hiç gönderilmeyerek babaları, anneleri, ya da özel öğretmenleri yoluyla yetiştirilmiş olmalarıdır. Bunlarla ilgili olarak verilecek bazı örnekler durumu daha iyi aydınlatabilir.
Z.B. ü Terman’ca “200” çevresinde olduğu hesaplanan Sır Francis Galton, gönderildiği yatılı okuldaki eğitim-öğretim koşullarını, tahammül edilmez diye nitelendirmiş ve bir an önce buradan alınması için büyüklerine yalvaran mektuplar yazmıştır. Okul çağına girmeden önce Latince ve Yunanca’yı okuyup anlayabilecek duruma gelmiş olan Galton için, bu nitelikteki okul hayatı bile yalın, sıkıcı gelebilir.
Winston Churchill de soylu ailelerin çocuklarını Oxford, Cambridge gibi yüksek öğrenim kurumlarına hazırlayan özel okulda uğradığı başarısızlık yüzünden buradan alınmak zorunda kalınmış ve eğitimine bu tür öğretimde yetersizlik gösterenlerin gönderildiği denizcilik okulunda devam etmiştir.
Ünlü Amerikalı Thomas Edison ise gönderildiği ilkokulun öğretmenince “tutuk kafalı” diye damgalanmış ve okuldan alınarak tecrübeli bir öğretmen olan annesi tarafından evinde öğrenim görmüştür.
Hume, öğretmenleri ve okul arkadaşlarınca “aptal” olarak nitelendirilmiştir.
Uzun süre Amerikan Katolik kilisesinin başı olan piskopos Speliman da öğretmenlerince “akılsız” diye tanılanmıştır.
Yoder’in, elli ünlü büyüğün çocukluk hayatı üzerinde yaptığı inceleme de bunlardan önemli bir kısmının gittikleri okulların öğretmenlerince “çok üstün yetenekli” olarak teşhis edilmediklerini söylemektedir. Hatta bazılarının öğretmenleri ve arkadaşlarınca sevilip istenmediği de anlaşılmaktadır.
Galton’un öğretmenlerinin onunla ilgili olarak tuttukları kayıtlardan da anlaşılacağı gibi, onu çok üstün yetenekli bir öğrenci olarak görmemişlerdir.
Bunların yanı başında babaları, anneleri, ya da özel öğretmenler yoluyla evlerinde başarı ile yetiştirilen bazı büyüklere de rastlanmaktadır. Bunun iyi örneklerinden birisi John Stewart Mill’dir. Eğitimine babasınca dört yaşında başlanan Mill İngilizce’den başka Yunanca’yı da okuyup yazmasını öğrenmiştir. Sekiz yaşlarında Heredot ve Eflatun’u Yunanca asıllarından okuyup anlayabiliyordu. Oniki yaşından Önce “geometri, cebir, tamamî tefazul” okumuştur.
Böyle bir eğitimin başka bir örneği Carl Witte’dir. Babasının öğretmenliği altında dört yaşında okuma-yazmayı öğrenmiştir. Sekizinden önce İtalyanca, Fransızca, Latince ve Yunanca’yı okuyup yazmasını da öğrenmiştir. Dokuz yaşından önce olgunluk sınavına girerek Leipzig Üniversitesi’nde öğrenim yapma hakkını elde etmiştir. Ondördünde felsefe doktoru “Ph. D.”, onaltısındaysa hukuk doktoru olmuştur. 23 yaşında Breslau Üniversitesi’ne hukuk profesörü olarak atanmıştır. 83 yaşında işi başında ölmüştür.
Bu tür örnekler ve ünlü büyüklerin hayatları üzerinde yapılan incelemelerden şu sonuçları çıkarabiliriz:
A. Büyüklerden bir kısmının okul yaşamı olumlu ve verimli olmamıştır.
B. Önemli bir kesimi, engel olmadığı taktirde okula oldukça küçük bir yaşta başlamıştır.
C. Bazıları oldukça küçük yaşlarda üniversiteye girmiş ve gene küçük yaşta öğrenimlerini başarı ile tamamlamıştır.
Ç. Olağanüstü hızlı bir gelişme gösterenler karşısında çokluk okul ve öğretmenler gerekli anlayışı gösterememişlerdir. Bu durumda olanların evlerinde yetiştirilmeleri daha olumlu ve verimli sonuçlar sağlamıştır.
D. İncelenen ünlü büyüklerin önemli bir kesimi ortalamayı hayli aşan uzun, etken ve verimli bir hayat yaşamıştır. Olağandan daha ileri yaşlarda bile verimliliklerini kaybetmeyenleri az değildir.
II. İLK ÖZEL EĞİTİM DENEMELERİ
Özel eğitimin kapsamına giren çeşitli özür kümelerinin örgün eğitimlerine genellikle Onsekizinci yüzyılın sonlarından itibaren el atılmaya başlanmıştır. Çok üstün zekâlılarla ise bu açıdan ancak Yirminci yüzyılın başlarında denemeler yapılmaya geçilebilmiştir. Bu konuda öncülüğü Birleşik Amerika ve Almanya yapmıştır.
Birleşik Amerika’nın çeşitli eyaletlerinde ilk olarak üstün yeteneklilere “hızlı ilerleme olanakları” sağlanmaya girişilmiştir.
Bunlar arasında ilk St. Louise okulları, en yetenekli öğrencilerini belirli sınıflarda “on hafta süre” ile denedikten sonra sınıf atlatma tedbirini uygulamağa girişmiştir.
1895 de ise New Jersey okulları, ilkokulun sekizinci sınıflarını “dört yetenek kümesine” ayırmayı denemiştir. Bu yetenek kümelerini müfredat programını, durumlarına uygun düşecek bir hızla bitirebilme olanağı sağlanmıştır.
California’nın Santa Barbara okul sisteminde, sınıfları üç ayrı yetenek düzeyine ayırarak, ayrı bölümler halinde eğitmek denenmiştir. Bunlardan “A.” kümesine ayrılan üstün yetenekliler “B. ve C.” kümesine göre daha yoğun ve yüklü bir program izlemiştir. “B.” bölümünün programı ise “C.” lerinkinden daha yüklü olmuştur.
Cambridge, Mass. de denenen “çift hızlı” tertibi ise yeteneklilere ilkokulun, ilk dokuz sınıfını “altı yılda” bitirebilme olanağı sağlamaktadır.
Portland, Oragon projesinde ise müfredat programı, her birisi beşer aylık süreyi kapsayan “18” sömestirlik “54” parçaya bölünmüştür. Çok üstün yeteneklilerin bu müfredat bölümlerini daha kısa sürede bitirerek daha hızlı ilerlemelerine olanak sağlanmaktadır.
Kuzey Danver planı ise, üstün yeteneklileri yaşlarına uygun sınıflarda tutarak programlarını “ek öğrenimle zenginleştirmiştir.”
Bu arada Boston ve Vinetka’da ise bu durumda olanların bireysel öğretimlerinin denenmesine girişilmiştir.
Testler yoluyla seçilen üstün yeteneklileri özel sınıflarda yetiştirme denemesine ilk kez Lousville Kent de 1918’de girişilmiştir. New York resmî okullarından seçilip 64 numaralı ilkokulda açılanı ise 1918’de faaliyete başlamıştır.
Bu tür sınıflarda çok üstün yetenekli öğrenciler okul müfredat programını daha kapsamlı olarak, daha kısa sürede bitirebilme olanağını elde etmektedirler.
Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki dönemde “İngiltere, Fransa ve Almanya” okullarında, üstün yeteneklilere daha hızlı ilerleme olanağı veren tedbirler alınmıştır.
Scharlotenburg, Almanya’da 1913 de üstün yeteneklilere özel bir sınıf kurulmuştur. 1918 yılına kadar bu deneme “Berlin, Hamburg, Manheim” ve öteki Alman kentlerine de yayılmıştır.
Ana-babanın sosyo-ekonomik durumu, oturduğu kent bölgesi dikkate alınmadan “Hofnungskinder - umut çocukları” denilen bu öğrenciler sözkonusu özel sınıflara devam edebiliyorlardı.
Bu konuda yapılan yayınlar ikinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde üstün yetenekli çocuklar için özel eğitim olanakları geliştirme konusunda Almanya’nın başta gittiğini belirtmektedir. Almanya’da gerçekleştirilen önemli başka bir gelişme de 1917 yılında Berlin’de “Begabtenschuhle - yetenekliler okulunun” kuruluşudur. Bu okula öğrenciler yetenek testleri ve öğretmen değerlendirmelerine dayanılarak seçilmiştir.
Bunların dışında öncelikle Birleşik Amerika’da özellikle küçük yerleşme merkezlerinde uygulamağa elverişli bazı tedbirler de denenmiştir, örneğin bir eyalet, üstün yetenekli öğrencilerini haftada iki gün olağan sınıf çalışmalarından affederek özel projeler üzerinde çalışmalarına imkân vermektedir. Bunun yanı başında “program zenginleştirme”, ya da yukarda değinildiği gibi “bireysel öğrenimi” de deneyenler olmuştur.
Buraya kadar kısaca belirttiğimiz bu özel eğitim tedbir ve denemelerine daha etraflı olarak birer birer değinmek zoru var. Bunlardan her birinin üstün ve yetersiz olan yanları üzerinde yeterince durmakta yarar vardır.
III. ERKEN BAŞLAMA VE HIZLI İLERLEME
Bölümün başında da belirtildiği gibi, bu çocuklar için özel eğitim tedbirlerinin düzenli olarak denenip geliştirilmesine girişilmeden önce de uygulamaya geçilmiş olan tedbir “hızlandırmaydı.” Hızlandırma ile biri birinden farklı iki işlem kastediliyor: Bunlardan birincisi üstün yetenekli çocuğu okula olağan sayılan yaştan önce alma, ilkokula kabul için genellikle belirli bir takvim yaşı benimsenmiş olduğu için bu tedbir her zaman, her yerde uygulanamıyordu.
İkincisi ise ya okul yaşına giren çocuğu, girişte bir yoklamaya tabiî tutarak başarı gösterirse birinci sınıf yerine “bir ya da iki sınıf” yukarısına almaktı. Yahut okula devama başladıktan sonra üstün yeteneğini ortaya koymuşsa, onu belirli sınıflarda olağan ders yılı süresince tutacak yerde, ders yılı içinde bir sınıf yukarısına atlatmaktı.
Bu tedbirin uygulanmasını kolaylaştıran bir gerçeğe de burada değinmekte yarar var. ilkokuldan yüksek öğrenimin sonuna kadar uygulanan standart başarı testleri şu ilginç gerçeği ortaya koymuştur: Öğrenim süresinin her aşamasında, hemen her öğrenim dalındaki başarı düzeyinde yaklaşık olarak üç sınıf yukarısı ile üç sınıf altı arasında “altı sınıflık” bir “başarı değişkenliği” göze çarpmaktadır. Gerçeği şöyle bir örnekle daha açık olarak belirtebiliriz: Ortaokul ikinci sınıftaki yeterli bir öğrenci örneklemine “tarih, matematik ve fen bilgisinden” standart bilgi testleri uygulansın. Sonuçların dağılımını çıkardığımız zaman şu dikkati çekecektir: Bu üç dersten, öğrenciler arasında bulundukları sınıfa öz olan başarı düzeyini tutturmuş olanlarına da rastlanacaktır. Buna karşılık aynı küme içinde sınıflarının “1-3” sınıf altında kalanlar da bulunacaktır. Bu değişkenliğe üniversite düzeyinde bile rastlanmaktadır. Hatta öğrenim düzeyi yükseldikçe öğrenciler, bilgi düzeyi açısından türdeş bir küme haline gelecek yerde daha da değişken olmaktadırlar.
Bunun çeşitli nedenleri var. Fakat bunların başında öğrenme düzeyine özellikle etkisi olan “yeteneklerde değişkenlik, ilgi, güdülenme, unutma vs.” gibi faktörler gelmektedir. Ayrıca öğrencilerin okul ve sınıf dışında gerçekleştirebildikleri öğrenme durumlarında da önemli ayrıcalıklar olması beklenir.
Bu durum karşısında birinci sınıfa yeni giren bir öğrenciyi bilgi ve yetenek düzeyi elverişli ise bir veya iki sınıf yukarısına almakta önemli bir sakınca yok gibi gözükecektir.
Öte yandan bu konuda önerilen özel eğitim tedbirleri arasında “program, yöntem ve personel” açılarından en az özel külfet gerektireni de budur. Bütün sorun öğrencilerin yaşının üstündeki sınıflara devam etmesini engelleyen tedbirler varsa bunları ortadan kaldırabilmektir.
Bu yüzden “orta öğretimde hızlandırma” tedbiri İkinci Dünya Savaşı’na kadar özellikle Birleşik Amerika’da geniş ölçüde uygulanmıştır. Hatta “13, 14 yaşlarında” veya daha küçükken üniversiteye giren çok üstün yetenekli çocuklar radyo, televizyon ve basının geniş ölçüde ilgilendiği ve yayın yaptığı bir haber türü olmuştur.
Do'stlaringiz bilan baham: |