Yine 25
Şubat gecesi
İhsan Bey’in lambasını gördüğüm vakit, o hâlâ soyunmamıştı.
Pencerenin önünde, ayakta duruyor, akşamın denizdeki son kızıltılarını
seyrediyordu.
Söz olsun diye:
-Üniformanızı ne kadar göreceğiniz gelmiş efendim, dedim.
Odaya, akşamın alacakaranlığı iyiden iyiye çökmüştü, İhsan Bey,
bu karanlıktan cesaret almış gibi muammalı bir tebessümle başını
salladı, ilk defa açıktan açığa derdini söyledi:
-Üniformam mı efendim? Evet, şimdi ümidim yalnız onda.
Yüzümü o, bu hale getirdi. Uğradığım felaketi tamir etmek kudretini
onda görüyorum.
Bu sözlerin manasını anlamıyor, hayretle yüzüne bakıyordum. O
hafif bir göğüs geçirerek devam etti:
-Gayet sade, Feride Hanım anlaşılmayacak şey değil. Bir nizamiye
zabiti gibi geriye döneceğim. Bombanın yarım bıraktığı iş tamam olsun,
ben de kurtulayım.
downloaded from KitabYurdu.org
332
Genç binbaşı, bu sözleri bir çocuk saffet ve ıstırabıyla söylüyordu.
Lambayı yakmak için ona arkamı dönmüştüm. Tutuşturduğu kibriti,
belli etmeden üfledim, fitili düzeltmek istiyor gibi eğilerek gayet yavaş:
-Böyle söylemeyiniz İhsan Bey, siz isterseniz bahtiyar olabilirsiniz
Mesela, zararsız bir kızla evlenirsiniz, iyi bir aileniz, minimini
çocuklarınız olur, her şeyi unutursunuz.
Başımı çevirmediğim halde hissediyordum ki, o da bana bakmıyor
hâlâ pencereden denizi seyrediyordu.
-Feride Hanım, ne kadar temiz kalpli bir kız olduğunuzu bilmesem,
benimle eğleniyorsunuz, diyecektim. Beni bu halde kim ister? Ben ki
böyle olmadan evvel, bir kadının hiç olmazsa gülmeden yüzüme
bakabileceği günlerde bile hoşa gitmemiştim. Şimdi öyle bir alilim ki.
Artık devam etmek istemedi, kendisini toplamaya çalışarak:
-Feride Hanım, bunlar lüzumsuz sözler. Affedersiniz, lambayı
yakar mısınız? dedi.
Bir kibrit daha çaktım, fakat elim bir türlü lambaya gitmiyordu.
Gözlerimi bir titrek aleve dikerek düşüne düşüne onun sönmesini
bekledim. Oda, eski karanlığın içine düşünce yavaş yavaş:
-İhsan Bey, dedim. Siz o muvaffakiyetsizliğe uğradınız vakit
mağrur, hodkâm bir erkektiniz. Elem, ümitsizlik, kalbinize bu inceliği
vermemişti. O vakit, mesleğinizi çiğneyerek, belki ölümü göze alarak,
bir küçük kızı, hakir bir iptidaiye hocasını müdafaa etmiştiniz. Sonra
bunların hepsinden daha mühim olarak bugünkü kadar, -artık
saklamayınız, derdinizi anlıyorum-bugünkü kadar bedbaht değildiniz.
Niçin o biçare iptidaiye hocası ömrünü sizin saadetinize vakfetmesin?
Hasta binbaşı, tıkanmış bir sesle:
-Feride Hanım, rica ederim, beni böyle olmayacak hayallere
düşürerek büsbütün bedbaht etmeyin, dedi.
Artık, kararımı vermiştim. Ona döndüm. Başımı önüme eğdim:
-İhsan Bey, ben sizinle, evlenmeyi rica ediyorum. Beni kabul
downloaded from KitabYurdu.org
333
ediniz, göreceksiniz, sizi ne kadar mesut edeceğim, ne kadar mesut
olacağız...
Gözyaşlarıyla perdeli kirpiklerimin arasından binbaşının karanlık
yüzünü göremiyordum. Sadece uzattığım eli dudaklarına götürerek
korka korka parmaklarımın ucunu öptü.
Her şey bitti. Artık, bundan sonra kimse benim onu için için
sevdiğimi söylemeye cesaret edemeyecek.
Do'stlaringiz bilan baham: |