Reşat Nuri Güntekin’in Eserleri



Download 2,45 Mb.
Pdf ko'rish
bet18/60
Sana14.07.2022
Hajmi2,45 Mb.
#795145
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   60
Bog'liq
-kitabyurdu.org- Calikusu - Resat Nuri Guntekin

B... 20 Mayıs
Dün dersler kesildi. Üç güne kadar imtihanlara başlıyoruz. B.’deki 
bütün kız mektepleri bugün, şehirden bir saat uzakta, bir dere kenarında 
Mayıs 
Bayramı yaptılar. Ben, böyle kalabalık gezintilerden 
hoşlanmıyorum. Onun için gitmemeye, bugünü bahçemde geçirmeye 
niyet etmiştim. Fakat, kız mekteplerinin şarkılar söyleyerek geçtiğini 
gören Munise, sızıldanmaya başladı. Tam onun gönlünü etmeye 
çalışırken çat kapı çalındı. Baktım, muallim arkadaşlarımdan Vasfiye ile 
son sınıftan birkaç talebe. Vasfiye, mutlaka beni önüne katıp götürmek 
emriyle müdür tarafından gönderilmişti. Recep Efendi: 
-Tövbe olsun, ben onun için hâsseten kuzu doldurttum, helva 
yaptırdım. Ne rezalettir bu? Olmaz, efendim, olmaz, diye bar bar 
bağırıyormuş. 
Talebelerime gelince, onlar da son sınıf namına ricaya geliyorlardı: 
-İpekböceği” 
benim yeni ismim. Çalıkuşu bitti. Şimdi 
“İpekböceği” çıktı. Hem daha fenası, büyük talebelerim yüzüme karşı da 
böyle “İpekböceği” demekten çekinmiyorlar. Vallahi, adeta 
izzetinefsime, muallimlik vakarıma dokunuyor. Hem bu isim yalnız 
mektepte kalsa yine şikâyet etmeyeceğim. Geçen gün, kahvelerden 
birinin önünden geçiyordum. Zengin bir ipek tüccarı olduğunu 
downloaded from KitabYurdu.org


251 
söyledikleri poturlu, mintanlı, kaba saba bir adam, kahvenin bir ucundan 
öbür ucuna: “Sekiz tane dut bahçem var, böyle İpekböceğine sekizi de 
kurban olsun!” diye bağırmaz mı? Öyle utandım ki, yer yarılsa yere 
geçecektim. “Gitmem” diye inat etsem: “Naza çekiyor kendini!” 
diyecekler, eğleneceklerdi. Onun için, çaresizce çarşafımı giyerek 
peşlerine takıldım. 
Küçük talebelere beyaz giydirmişlerdi. Dere kenarı papatya 
çayırlarına dönmüştü. Bu memlekette ne kadar çok kız mektebi varmış. 
Yeşil bahçelerin arasındaki yılankavi yollardan, marşlar okuyarak gelen 
mektep taburları bitip tükenmek bilmiyordu. 
Erkek hocalar derenin karşı tarafındaki bir ağaçlığa çekilmişlerdi. 
Bizim aramızda yalnız Recep Efendi, mavi latası, kocaman siyah 
şemsiyesiyle dolaşıyor, bir köşeye taştan ocak kuran aşçılara bağıra 
bağıra emir veriyordu. Muallimlerle büyük talebeler çarşaflarını atmak, 
açık saçık gezip eğlenebilmek için Müdür Efendi’yi güç bela 
kandırdılar, erkekler tarafına savdılar. 
Bilmem niçin, ben bugün hiç eğlenmiyordum. Bu yüzlerce kız 
çocuğunun çılgın neşesi, sevinci bana dalgın, yorgun bir hüzünden başka 
bir şey vermiyordu. 
Şurada bir iptidai mektebi mızıka ile marş okuyor, ötede bir alay 
genç kız, itişe kakışa, çığlık çığlığa top, yahut esir almaca oynuyor, daha 
ileride çocuk, büyük karmakarışık bir insan kümesi manzume okuyan, 
yahut nutuk söyleyen bir çocuğu alkışlıyordu. Munise; kalabalığın içinde 
kaybolmuştu. Yaramaz, benimle oturur mu? 
Uzakta, yüksek bir setin kenarında bir sıra kestane ağacı vardı. 
Genç hocalardan bazıları büyük talebelerle beraber bu ağaçlara kolan 
salıncakları kurmuşlardı Yaprak kümelerinin arasında renk renk etekler 
uçuyor, çığlıklar, kahkahalar dalgalanıyordu. 
downloaded from KitabYurdu.org


252 
Ben, yavaş yavaş kalabalıktan ayrılmış, bir sel çukuru kenarında 
kocaman bir kayanın gölgesine oturmuştum. Taşkın kovuklarda bitmiş 
cılız san çiçekleri koparıp ayaklarımın altından geçen suya atıyor, dalgın 
dalgın düşünüyordum. 
Birdenbire arkamda ince bir sesin: “Buldum... İpekböceği burada!” 
diye bağırdığını işittim. 
Meğer salıncak eğlencesi için beni arıyorlarmış. Yarı zorla beni 
oraya 
kadar 
götürdüler, 
“istemem, 
yorgunum, 
sallanmasını 
bilmiyorum!” diyorum. Fakat ne arkadaşıma, ne talebelerime söz 
anlatmak kabil değildi. Mürüvvet Hanım -beni vaktiyle Merkez Rüştiye 
Mektebi’nde müdafaa eden keskin kara gözlü kadın-mutlaka benimle 
sallanmak istiyordu. Salıncaklardan birine atladık. Fakat, nafile, kollarım 
titriyor, dizlerim vücudumun yükünü kaldıramıyor gibi çöküyordu. 
Zavallı Mürüvvet, bir hayli uğraştıktan sonra vazgeçti: 
-Nafile böceğim... Sen hakikaten sallanmaktan korkuyorsun. 
Benzin kül gibi oldu, düşeceksin, dedi. 
Müdür Efendi, öğle yemeğinde bizimle beraberdi. 
Benim bugünkü neşesizliğimi o da fark etmişti, ikide bir: “Hani, 
niye gülmüyor? Vay aksi çocuk vay... Gülme, dediğim yerde gülersin, 
burada somurtur durursun!” diyordu. Adamcağız, yemekten sonra da 
peşimi bırakmadı. Mektepten, mahsus çay semaveri getirmişi. Bana 
eliyle çay pişirmek istiyordu. Hocalardan biri uzaktan el işaretleriyle 
beni çağırdı: 
-Hademelerden birini gönderip Şeyh Yusuf Efendi’ye bir tambur 
getirttik. Uzak bir yerde ona çalgı çaldıracağız. Aman, şu zevzeğin 
elinden kendini kurtar da gel, dedi. 
Bu, hakikaten kaçırılmayacak bir fırsattı. Yusuf Efendi’nin 
musikisi beni sardıkça sarmıştı. Zavallı bestekâr, epeyce zamandan beri 
hastaydı. Mektebe gelmiyordu. 
Bir iki günden beri iyileştiğini işitiyorduk. Bugünkü mektep 
downloaded from KitabYurdu.org


253 
eğlencesine o da gelmek istemişti. 
Kadın hocalar, bir bahane ile Yusuf Efendi’yi erkeklerden 
ayırmışlardı. Sekiz, on kişilik bir kafileyle, kendimizi göstermeye 
çalışarak dere kenarındaki ince yolu takibe başladık. Şeyh Efendi, bugün 
çok canlı ve neşeliydi. Yolun uzadığını görerek onun yorulmasından 
korkanlara gülüyor: “Bu ince yol, ebedi gitse yorulmayacağım. Bugün 
kendimi o kadar kuvvetli hissediyorum ki!” diyordu. 
Arkadaşlardan biri usulca kulağıma eğildi, erkek muallimlerden 
bazılarının bir köşede gizlice rakı içtiklerini, Şeyh Efendi’ye de birkaç 
kadeh verdiklerini söyledi. Yusuf Efendi’nin neşesi, belki biraz da 
bundan ileri geliyordu. 
Dere yolunda on beş dakika yürüdükten sonra bir harap su 
değirmenine vardık. “Çağlayanlar” dedikleri bu yerde vadi birdenbire 
daralıyor, adeta bir boğaz vücuda getiriyordu. Dere kenarındaki 
kayalıklar öyle yüksekti ki, güneş aşağıya kadar inemiyor, sular, adeta 
bir fecir aydınlığı içinde akıyordu. 
Buradan bizi kimsenin işitmesine imkân yoktu. Şeyh Yusuf 
Efendi’yi sık yapraklı bir ceviz ağacının altında oturttular, tamburu eline 
verdiler. Ben, uzakça bir yere, etraftan suların köpüre köpüre aktığı bir 
kayanın üstüne sinmiştim. Arkadaşlar, yine rahat vermediler: 
-Olmaz, olmaz... Buraya gel, mutlaka geleceksin! diye beni, 
bestekârın karşısına oturttular. 
Tambur başladı. Bu musiki, ömrümce kulaklarımdan gitmeyecek! 
Arkadaşlar, çimenlerin üzerine yarı uzanmışlardı. En kaba saba 
görünenlerin bile ağlayacak gibi dudakları titriyor, gözleri doluyordu. 
Kumral, saçlarını omzuma dayayan Vasfiye’nin kulağına: 
-Ben, Şeyh Efendi’yi ilk defa mektepte dinlemiştim. Çok güzeldi 
tabii, fakat böyle değildi, dedim. 
Vasfiye, süzgün gözlerinde muammalı bir gülümseme ile: 
-Evet, çünkü Yusuf Efendi ömründe hiçbir gün bugünkü kadar 
downloaded from KitabYurdu.org


254 
mesut ve aynı zamanda bedbaht olmadı, dedi. 
-Niçin? diye sordum. 
Dikkatli dikkatli yüzüme baktı, başını tekrar omzuma bırakarak: 
-Sus, dinleyelim, dedi. 
Şeyh, bugün hep eski şarkıları çalıyordu. Bunlardan hiçbirini 
şimdiye kadar dinlememiştim. Her parçanın sonunda, artık bitecek, diye 
yüreğim titriyordu. Fakat gözleri yarı kapalı, yavaş yavaş sararmaya 
başlayan şarkıları ince bir terle nemlenmiş, birini bitirdikten sonra 
ötekine başlıyordu. 
Gözlerimi, bu yarı kapalı gözlerden ayıramıyordum Bir aralık, 
solgun yanaklarına birkaç damla yaşın süzüldüğünü gördüm. Birdenbire 
yüreğim oynadı. Bir hastayı bu kadar yormak günahtı. Dayanamadım, 
şarkılardan birini bitirmesinden istifade ederek: 
-Biraz dinlenmez misiniz? dedim. Rahatsız görünüyorsunuz. 
Neyiniz var? 
Cevap vermedi. Islak kirpikleri arasında o, masum çocuk 
gözleriyle derin derin bana baktı, sonra tekrar başını tamburuna 
dayayarak yeni bir şarkıya başladı: 
“Pür ateşim, açtırma benim ağzımı zinhar Zalim, beni söyletme 
derunumda neler var.” 
Yusuf Efendi, şarkıyı bitirirken, başı tamburun üstüne düştü. 
Zavallıya hafif bir baygınlık gelmişti. Hocalar, hep şaşırdılar. Ben: “Biz 
sebep olduk, bu kadar yormamalıydık!” dedim. Mendilimi ıslatmak için 
süratle taşların üstünden sıçrayarak dereye indim. Bu, çok hafif bir 
baygınlıktı. Hatta adeta bir baş dönmesi. Elimde ıslak mendille yanına 
döndüğüm vakit o, gözlerini açmıştı. 
-Bizi korkuttunuz efendim, dedim. O, renksiz bir gülümseme ile: 
-Bir şey değil, ara sıra oluyor, dedi. 
Arkadaşlarımda bir tuhaflık hissetmeye başlıyorum. Manalı manalı 
bana bakıyorlar, aralarında yavaş sesle bir şeyler söyleşiyorlardı. 
downloaded from KitabYurdu.org


255 
Aynı yoldan geri dönüyorduk. Ben Vasfiye ile beraber en arkaya 
kalmıştım. 
-Bu Şeyh Efendi’de bir hal var, dedim, için için bir şeye üzülüyor 
gibi görünüyor. 
Arkadaşım, o biraz evvelki manalı bakışıyla beni tekrar süzdü: 
-Sahi 
mi söylüyorsun, Feride? Hatırın kalmasın, fakat 
inanamayacağım. Demek sen hiçbir şey bilmiyorsun? Vasfiye, garip bir 
bakışla bana gözlerini dikmişti. 
-Bilsem saklamaya ne sebep var? dedim. O, yine inanmadı: 
-Bütün B.’nin bildiği bir şeyi sen nasıl bilemezsin? Bu manasız 
şüpheye gülümseyerek omuzlarımı silktim: 
-Biliyorsunuz ki ben B.’de çok kapalı ve yalnız yaşıyorum. 
Kimsenin hiçbir şeyi ile alakadar değilim. 
Arkadaşım ellerimi tuttu: 
-Yusuf Efendi, seni ölesiye seviyor, Feride, dedi. 
Gayri ihtiyarı ellerimi yüzüme kapadım. Dere kenarında çocukların 
sevinçli gürültüsü hâlâ devam ediyordu. Kimseye sezdirmeden kafileden 
ayrıldım, iki bahçe arasındaki dar bir yoldan saparak kendi kendime eve 
döndüm. 

Download 2,45 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   60




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish