İkinci Bölüm Sülûk Ehlinin Makamlarının Mertebeleri Hakkındadır
Bil ki, ehl-i sülûkun bu ve diğer makamlarda sayısız mertebe ve dereceleri vardır. Biz, o mertebelerin bazılarını genel olarak açıklıyoruz. Ama onun tüm yönlerini bilmek ve mertebelerinin hepsini saymak bu fakirin gücünden hariçtir: “Yaratılmışların nefesleri ölçüsünce Allah’a giden yolları vardır.”1
Bu mertebelerden biri “ilim” mertebesidir. Bu da sülûk ehline bir ilmin ve felsefi burhanın ubudiyet zilletini ve rububiyyet izzetini ispat etmesidir. Tahakkuk diyarının hepsinin ve vücut dairesinin tamamının salt bağ ve bağımlılık ve de salt fakirlik ve ihtiyaçtan ibaret olduğu yüce gerçeği de ilimlerde ve aşkın felsefede açıklığa kavuşan öz marifetlerden biridir. İzzet, mülk ve saltanat, yüce mukaddes zata (Allah’a) hastır. İzzetin ve yüceliğin lezzetlerinden, hiç kimseye bir nasip yoktur. Ubudiyet ve fakirlik/güçsüzlük zilleti tüm varlıkların alınlarına kazınmış ve hakikatlerinin özüne yazılmıştır. İrfan ve şuhudun hakikati ile riyazet ve sülûkun neticesi, hakikat üzerinden hicabın kalkması, insanın kendinde ve tüm varlıklarda ubudiyet zilleti ve fakirlik/güçsüzlük ve huzu gerçeğini görmesidir. Kainat efendisine (s.a.a) isnat edilen “Ey Allah’ım! Eşyayı bana olduğu gibi göster.”2 duası belki de bu makama işarettir. Yani Kainat efendisi (s.a.a), Rububiyet izzetinin şuhudunu gerektiren ubudiyet zilletini müşahede etme ricasında bulunmuştur.
O halde, eğer hakikat yolunun sâliki ve ubudiyet yolunun yolcusu, ilmî sülûk adımı ve fikri seyir merkebi vasıtasıyla bu yolu kat ederse, ilim hicabına ulaşır ve insaniyetin ilk makamını elde eder. Lakin bu hicap, “ilim en büyük hicaptır” dedikleri karanlık hicaplardandır. Sâlik, bu hicapta kalmamalı ve onu yırtmalıdır. Eğer sâlik, bu makamla yetinir ve kalbi, bu bağ ile hapsederse, aldanmaya vaki olabilir. Bu makamdaki aldanma, sâlikin bir çok ilmî ayrıntılara girmesi, düşünsel çabalar ile bu maksat için bir çok delil öne sürmesi, diğer menzillerden mahrum kalması, kalbinin bu makama ilgi duyması, fenaullah’a ulaşmak olan ideal neticeden gafil olması, ömrünü fakat burhan hicabı ve onun şubelerinde sarf etmesidir. Ayrıntıların çokluğu fazlalaştıkça hicab da büyür ve hakikatten uzaklaşmak fazlalaşır. Öyleyse, sâlik bu makamda ilim çokluğu, onun gafleti ve delil kuvveti vasıtasıyla hak ve hakikatten uzak ve talep yolculuğundan geri kalarak şeytanın oyununa gelmemelidir. Sâlik azim silahıyla kuşanmalı, gerçek ideali isteme yolunda ciddiyet göstermekten gaflet etmemeli ve kendini ikinci makam olan diğer makama ulaştırmalıdır.
Ve bu da, aklın burhan kuvveti ve ilmî sülûk ile idrak ettiği şeyi akıl kalemiyle kalp sayfasına yazması, ubudiyet zilleti ve rububiyet izzeti hakikatini kalbe ulaştırması ve ilmî bağlılık ve hicaplardan kurtulması tarzındadır. İnşallah ileride bu makama işaret edeceğiz. O halde ikinci makamın neticesi hakikatlere imanın husulüdür.
Üçüncü makam, gerçekte imanın kamillik derecesi olan “nefsin itminan ve güven” makamıdır. Allah, dostuna hitaben şöyle buyuruyor: “İnanmıyor musun?” (İbrahim): Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için dedi.”1 Bu mertebeye de belki bundan sonra işaret edilecektir.
Dördüncü makam, ismi ve sıfati tecellilerin tebasıyla sâlikin kalbinde zuhur eden ve onun kalbinin tamamını şuhud nuruyla aydınlatan, ilahi bir nur ve rahmani bir tecelli olan “müşahede” makamıdır. Bu makamda, zikredilmesi mümkün olmayan bir çok dereceler vardır. Bu makamda nafile ibadetlerden hasıl olan yakınlaşmadan (onun kulağı, gözü ve eli olurum, hadisine işarettir)2 bir numune belirir ve sâlik kendini sonsuz denizde gark olmuş görür ve ondan sonra içinde “kader” in esaslarından bir parçanın keşfedildiği çok derin bir deniz bulur.
Bu makamların her birinin içinde, sâlik için büyük bir helaketin olduğu kendine has dereceler vardır. Sâlik, bütün makamlarda kendini bencillik ve benlikten arındırmalı ve de kendini beğenmiş ve bencil olmamalıdır. Bunlar özellikle sâlik için, kötülüklerin çoğunun kaynağıdır ve bundan sonra inşallah bu konuya işaret edeceğiz.
Do'stlaringiz bilan baham: |