mimar•ist 2018/2
11
imarlığın önemli veri (belki de embriyo)
bankalarından biri geleneksel (vernaküler
-mimarsız, günümüzde enformel hatta illegal)
mimari-kentsel oluşumlar olmalıdır (Mollaahme-
toğlu, 2015). Bu, ‘konut’ söz konusu olduğunda
özellikle değer kazanmaktadır, çünkü “herkes
kendi çevresini bir ünlü mimardan daha iyi inşa
edebilir” (Mollaahmetoğlu, 2017). Hemen vur-
gulanması gereken bir konu ise bu mimarinin,
donmuş ürünler mimarisi olmaması, yaşamla iç içe,
yaşama koşut bir canlılığı sürekli yansıtıyor olması-
dır. Bu nedenle vernaküler mimarlıklar bugünün
koşulları ile başa çıkmaya çalışan profesyonel
mimarlığın gittikçe artan başvuru-inceleme alanı
konumuna gelmiştir. Bu canlılık –sürekli gelişim,
değişim, patina oluşumu– hem tek yapının kendi-
sinde hem de tek tek yapıların doğal yollarla oluş-
turdukları ‘küme’de açıkça izlenmektedir.
İlk olarak 1950’li yıllarda Aldo van Eyck’ın
Dogon/Mali yerleşmelerine ilgisi ile modern mima-
rinin gündemine giren sıradan insanın mimarsız
mimarlıkları (Strauven, 2002), 1960’ta Fumihiko
Maki ve Masato Ohtaka’nın
Metabolism
’deki, pro-
fesyonel master planın statik karakterini eleştiren
“Toward Group Form” makalesi (Taylor, 1999) ve
Rudolfsky’nin
Architecture Without Architects
kitap-
ları ile (Rudolfsky, 1964) profesyonel mimarlığın
literatüründe yer almışlardır. Christian Norberg-Sc-
hulz da
Existence Space and Architecture
’da, dünya-
nın her yerinde, doğal durumlarda doğal yollarla bir
araya gelip yoğunlaşmanın, yakınlaşma, süreklilik ve
kapanma olarak tanımladığı üç yolla olduğunu ileri
sürmüş (Norberg-Schulz, 1971), 1977’de ise Türk
köyündeki kendiliğinden oluşan katmanlı kümelen-
me C. Alexander’ın inceleme konusu olmuştu
(Alexander, 1977).
XVI. yüzyılda Leon Battista Alberti ise
“şehir bir büyük ev, ev bir küçük şehir gibidir”
(Alberti, 1999, çeviri) saptamasıyla ev-şehir bir-
likteliğine vurgu yapmış, 1734’te Nolli, ünlü
Roma haritasında binaların şehirle nasıl bütün-
leşik olduğunu göstermişti.
Bunların ışığında ana kat oda şeması üzerinden
incelenen geleneksel Türk evinin (ve kentinin)
burada başka bir özelliğini incelemek istiyoruz.
Geleneksel kentlerimizin özelliklerinden biri
olan “çıkmaz sokaklar” ev-şehir ilişkisini güçlen-
diren bir özelliktir. Çıkmaz sokak oluşumu, ilk
yapılan ve köklü bir aileye ait olan büyük eve
yönelen bir çizgi üzerinde, ilişkili diğer ailelerin
evlerinin yoğunlaşması ile ortaya çıkmaktadır.
Çıkmaz sokak, ölçekli daralıp genişlemeleri,
erzak kurutma alanları, erzak öğütme araçları
gibi ortak unsurları ve çeşmesi ile bu birbirine
yabancı olmayan insan grubunun, insan ölçekli
günlük karşılaşmalar ve ortak yaşam alanı olmak-
tadır.
Ev ile sokağı arasındaki akışkanlık ise ayrıca
üzerinde durulmaya değer bir görünümdedir.
Mahremiyet anlayışı nedeniyle özellikle zemin
katta dışa saydam elemanlarla açılamayan bu evle-
Do'stlaringiz bilan baham: