Gazel Fuzuli (Beni candan usandırdı)



Download 253,5 Kb.
bet1/6
Sana19.05.2017
Hajmi253,5 Kb.
#9278
  1   2   3   4   5   6
Fuzuli
http://tr.wikipedia.org/wiki/Fuz%C3%BBl%C3%AE
Илюстрации
http://www.youtube.com/watch?v=6whvWBIpZGA

Gazel - Fuzuli (Beni candan usandırdı)



http://simitcay.com/2013/03/22/fuzuli/

http://www.youtube.com/watch?v=iVO5ZbEwZ38


Hâsılım yok ser-i kûyunda belâdan gayrı - Fuzûlî Gazeli


музика

Uploaded on Jan 9, 2012

Ney taksimi eşliğinde Fuzûlî Gazeli



http://www.youtube.com/watch?v=ofp_tyRjL1Y

leyla ile mecnun


http://www.youtube.com/watch?v=z61VD_aIyxY
YAŞAMI – EDEBÎ KİŞİLİĞİ – ESERLERİ – ŞİİR ÖRNEKLERİ

A- Yaşamı

Gerçek adı Mehmed bin Süleyman olan Fuzûlî, Azerbaycan sahası klasik Türk edebiyatının en büyük temsilcisi olarak tanınmaktadır. Şair bazı edebiyat otoriteleri tarafından sadece Azerbaycan sahasının değil tüm Türk edebiyatının en büyük klasik şairi olarak gösterilmektedir. (Mengi, 2008: s. 158) Fuzûlî’nin Bağdat yakınlarındaki Hille bucağında veya Kerbelâ’da (Timurtaş, 1997: s.590) dünyaya geldiği sanılmaktadır. Uzun zaman Fuzûlî’nin 1490 ile 1495 yılları arasında doğduğu düşünülmüştür. Ancak yapılan son araştırmalarla şairin 888/1483 yılında doğduğu sonucuna ulaşılmıştır. (Okuyucu, 2011: s. 209) Lâtifî, Ahdî ve Âşık Çelebi şairin Bağdatlı olduğunu söylemektedir, ancak tezkirelerdeki tarihlere bakarak Fuzûlî’nin kesin bir doğum tarihinden söz etmek mümkün değildir. Bunun yanında, divanının bazı yerlerinde Bağdat’ta gurbette olduğunu söylemesi, Fuzûlî’nin Bağdat’ta doğmadığını ortaya koymaktadır. Bu durumda şairin Hasan Çelebi’nin dediği gibi Hille’de ya da Riyazî’nin söylediği gibi Kerbela’da doğma olasılığı yüksektir. (Özdemir, 2012: web) Tahir Üzgör, Fuzûlî’nin 1483-1484 yılları dolayında doğduğunu şu sözleriyle desteklemektedir: “…şairimizin doğduğu yılı acaba 1494 olarak kabul etmemizde ne dereceye kadar isabet vardır? Fuzûlî’nin Akkoyunlu Uzun Hasan’ın oğlu Yusuf’un iki erkek evladından biri olan ve 1504′te ölen Elvend Bey’e sunduğu “Kaside-i Şikâyet-gûne velehü der-meh-i Elvend Big” başlıklı uzunca ve başarılı Farsça bir kasideyi (ilk kasidesi), 1504 yılında sunmuş olsa bile en fazla on yaşlarında bir çocuğun yazmış olduğu neticesine varırız. Fuzûlî Dîvânı’ndaki yaşlılıktan şikâyet eden ifadeleri de göz önünde bulundurursak, şairimizin 1556′da 62 yaşlarında vefat ettiğini kabul etmemizin mümkün olmadığı ortaya çıkar. Bu durumda Köprülü ve Karahan’ın söyledikleri gibi ve 1958′te Hasibe Mazıoğlu’nun aynen naklettiği üzre şairimizin doğumunu en az bir on sene eskilere götürmemiz gerekmektedir.” (Üzgör, 1997: s. 87)



Fuzûlî âşıkane şiirin edebiyatımızdaki en büyük temsilcisidir. Hemen hemen bütün şiirlerinde aşkı ve aşkın hâllerini coşkun bir lirizmle ifade eden şair; duyduklarını, hissettiklerini, hayal ve düşüncelerini kuvvetli bir öğrenim ve bilginin sonucu olan üslubu olarak yansıtmaktadır. (Selçuk, 2005: s.234) Fuzûlî klasik edebiyatımızın en bilindik şairlerinden biri olmasına ve bu denli yüksek şiir söyleme gücüne sahip olmasına rağmen yaşamı hakkındaki bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Yaşar Nabi bu durumu Varlık Dergisi’nde şöyle açıklar: “Fuzûlî’nin sanatı üzerine çok, hayatı üzerine az bilgimiz vardır. Kaynakların çoğu şuara tezkireleridir.” (Nayır, 1991) Bu durumun ortaya çıkmasında şairin Irak muhitinden ayrılmaması ve özellikle İstanbul’a hiç gelmeyişi de etkili olmuştur. Şair ve âlim kişiliğinin yanında hoşsohbet bir insan olan Fuzûlî yaşadığı dönemde tüm şöhretine rağmen rahat bir yaşama ve saray çevresinden edinilen himayelere erişememiştir. Köprülü’ye göre, şairin mensup olduğu Şii mezhebinin Osmanlı siyasetince tehlikeli bulunması da bu durumu oluşturan etmenler arasındadır. Fuzûlî Şah İsmail’i takdir ettiği, hatta onun adına eserler yazdığı hâlde, Safevilerden bile hürmet ve iltifat görmemiştir. Bayat boyundan gelen bir Akkoyunlu Türkmen ailenin çocuğu olan şair, Osmanlı’nın Bağdat’ı ele geçirmesinden sonra da beklediği ilgiyi bulamamıştır. Hatta kendisine bağlanan bir miktar geçimlik dahi ödenmemiş, bunun üzerine Fuzûlî Kanuni Sultan Süleyman’a yazdığı mektup ile edebiyatımızın en güzel mektup örneklerinden biri olan Şikâyet-nâme adlı eseri ortaya çıkarmıştır. Fuzûlî saray çevresindeki bu ilgisizliği daha çok Bağdat’a bağlamaktadır. Yine bu yıllarda terkib-i bent ustası Ruhî de Bağdat kentinden şikâyet etmektedir. Fuzûlî bir beytinde şöyle der:

Fuzûlî ister isen izdiyâd-ı rütbe-i fazl

Diyâr-ı Rûmu gözet terk-i hâk-i Bağdat et

Ayrıca şairle ilgili 1946 yılında yayımlanan bir çalışmada; Fuzûlî’nin Şehzade Bayezid ile uzun süre mektuplaştığı, bu mektuplaşmanın bir dönem kesilip sonra yeniden devam ettiği anlaşılmaktadır. Fuzûlî, Şehzade’den aldığı “itâb-âmiz” ve “şekve-engiz” bir mektup üzerine Anadolu’ya yerleşme dileğini şöyle belirtmiştir.



Fuzûli eyledi âheng-i ayşhâne~i Rüm

Esir-i mihnet-i Bağdâd gördüğün gönlüm (Çatbaş, 1946: s. 139)

Fuzulî’nin asıl adı Mehmet ve babasının adı ise Süleyman’dır. Kaynaklar, bilginliğinden

ötürü ondan Mevlana Fuzulî diye bahsederler. Kendisi de her fırsatta bilgin şairlerden olduğunu ima eder. İlk bilgilerini Hille müftüsü olan babasından edindiği, sonra Rahmetullah

adlı bir hocadan ders gördüğü ve hatta hocasının kızına âşık olduğu, şiir yazmaya da bu sebeple başladığı şeklindeki söylentilerin doğruluk derecesi bilinmemektedir. Geniş bilgisine

bakarak onun da pek çok bilgin şair gibi iyi bir medrese eğitimi gördüğü söylenebilir. (Okuyucu, s.39:2011) Şairin yalnızca Türkçe değil Arapça ve Farsça divanlar oluşturması da onun gördüğü eğitimin niteliğini göstermektedir. Şair Türkçe divanının giriş bölümünde de (mukaddimesinde), iyi bir şairin bilim ve bilgiden nasiplenmesi gerektiğini bildirmektedir.

Fuzûlî, sanatını geleceğe ulaştırma endişesini taşıyan bir şairdir. Şair önceleri güzel anlamlı birtakım mahlaslar almış, ancak kısa bir zaman içinde bu adların diğer şairler tarafından da kullanılması karşısında; sanatının benzerleri arasında kaybolması korkusuna kapılmıştır. Şair yüreğinin taşıdığı bu kaygı Fuzûlî’yi kimsenin kullanamayacağı bir mahlas kullanmaya yöneltmiştir. Böylece şair kendine fazla ve gereksiz anlamlarına gelen Fuzûlî sözcüğünü mahlas olarak belirlemiştir. (Banarlı, 1985: s. 73) Fuzûlî bu durumu Dîvân’ında şöyle açıklamıştır: “Şiire başlarken günlerce bir mahlas almak yolunda düşündüm. Seçtiğim mahlasa bir müddet sonra bir ortak çıktığı için yeni bir mahlas alıyordum. Nihayet benden önce gelen şairlerin ibareleri değil mahlasları kapıştıklarını anladım. Karışıklığı ortadan kaldırmak için Fuzûlî mahlasını seçtim.” (Karahan, 1996: s. 241)

Fuzûlî’nin ölüm tarihi de tam olarak bilinememektedir. Ay ve gün eksik olmak üzere yalnızca Ahdî’den aldığımız bilgiler ışığında şairin 1556′da 70 yaşlarında öldüğünü bilmekteyiz. (Mengi, 2008: s. 154) Ayrıca Ahdî, şairin Fazlî mahlasıyla şiirler yazan bir oğlunun olduğunu bize ulaştırmaktadır. 1956 yılında şairin ölüm tarihi tam olarak bilinmediğinden ölümünün 400. yıl dönümünde tüm yıl Fuzûlî yılı ilan edilmiştir. Faruk Kadri Timurtaş Fuzûli’nin ölümünü şu biçimde anlatmaktadır: “Bütün hayatını Bağdat, Hille, Necef ve Kerbela çevresinde geçiren ve Irak dışına çıkamadığı anlaşılan Fuzûlî’nin hangi tarihlerde hangi şehirlerde bulunduğunu tespit etmek imkânsızdır. Daha çok Bağdat ve Kerbela’da ikamet etmiş olan şairin, bir ara Hille’de oturduğu Farsça bir kıtasından anlaşılmaktadır. Kerbela’da doğan ve hayatının büyük bir kısmını orada ve Bağdat’ta geçiren ve 1556 yılında taun (veba) salgını sırasında ölen Fuzûlî” Kerbela’da bulunan bir Bektaşî türbesine gömülmüştür.

 

B- Edebî Kişiliği

 

Divan edebiyatının lirizm bağlamında bir zirvesi olan Fuzûlî’de bireysel ve tanrısal aşk çoğunlukla iç içedir. Fuzûlî’nin şiirlerine egemen olan coşkunluğun, hassas kalpliliğin, aşk ve aşk acısının sanatsal değeri tasavvuf süzgecinden geçtikten sonra anlamlandırılabilir. Ancak bu Fuzûlî’nin mutasavvıf bir şair olduğu anlamını taşımaz. Çünkü Fuzûlî için tasavvuf bir araçtır, hiçbir zaman bir amaç hâlini almamıştır. Tasavvufi konular: güzelliğin beden güzelliğinde değil ruh güzelliğinde aranması, yaratılmışlarda yaratanı görme gibi temel konular etrafında biçimlenirken Fuzûlî’nin konu seçimleri bu çizginin içine hapsolmamıştır. Fuzûlî’de felekten, dünyanın geçiciliğinden, talihten yakınma gibi klasik edebiyatımızın çokça işlenen konularını da bulmak mümkündür. Fuzûlî’nin bu konudaki tutumunu kendine ait şu sözler daha iyi açıklamaktadır: “Ben eşyaya duygu ve akıl gözüyle baktım, onlar üzerinde düşünme ve etraflıca araştırma ayağıyla yürüdüm.” (Fuzûlî, 1961: s. 3)



Fuzûlî’nin şiirinde rastladığımız diğer önemli konu ise derin acıların zaman zaman melamet düzeyinde şiirlere yansımasıdır. Kuşkusuz bu; şairin yaşadığı coğrafyada İslam’ın ilk dönemlerinde başlayan ayrışmanın etkisiyle daha da büyümüştür. Çünkü Fuzûlî, Kerbela Olayı’nın gerçekleştiği topraklarda büyümüştür. Yüzyılın panoramasına baktığımızda büyük mezhepsel ayrılıkların yaşandığı bu dönem; şair üzerinde büyük bir aidiyet çelişkisi yaratmıştır. Bir yandan İran şahına yakınlık hisseden Fuzûlî, bir yandan da Osmanlı sultanlarından himaye dileklerinde bulunmuştur. Karmaşanın hâkim olduğu bu coğrafya şairin ruh dünyasındaki fırtınalı buhranların acı bir yansıması gibidir ve şairi derin bir umutsuzluğa düşürmektedir. Bu çatışma, kavga ve suçlama ortamının izleri şairin bilinçaltında derin bir psikolojik etki bırakmıştır. Bunun bir sonucu olarak şairin kötümserliği, güvensizliği, yalnızlık ve kimsesizlik hisleri bütün eserlerinde kalıcı olarak hissedilmiştir. (Güler, 2011: s. 87) Şair yaşadığı topraklardaki karmaşayı Farsça divanının ön sözünde kendisinden şiir yazmasını isteyen bir kişiye verdiği yanıtta şöyle dile getirmiştir: “Sevdadan yaralı benden bu fenni ummak şaşılacak bir şeydir. Zira doğduğum ve yaşadığım yer Irak-ı Arap’tır. Burası padişahların gölgesinden uzak kalmıştır. Bilinçsiz halkı yüzünden mamur değildir. Burası öyle bir bostandır ki salınan servileri sam yelinin kasırgaları, ve açılmamış goncaları ise mazlum şehitlerin mezarlarının kubbeleridir. Burası öyle bir zevk ve safa meclisidir ki şarabı parçalanmış ciğerlerin kanı, nağmeleri avare gariplerin feryatlarıdır. Mihnet artıran çölünden bir rahat rüzgârı esmemiş, belalarla dolu çölünde bir damla ihsan bulutu bir zerre toz bastırmamıştır. Böyle riyazet (çile) bahçelerinde gönül goncası nasıl açılır ve gönül bülbülü ne terennüm eder.” (Karahan, 1989: s. 70)

Fuzûlî’nin beslendiği kaynaklardan biri de Kur’an ve İslam bilimidir. Fuzûlî’nin özellikle kelam biliminde yetkin bir ad olduğunu biliyoruz. Kelam, düşünsel anlamda estetik güzelliği, ince düşünceyi ve keskin zekâyı gerektiren bir bilimdir. (Altıntaş: s. 38) Bundan yola çıkarak Fuzûlî’nin aldığı iyi eğitimin onun yüksek düşünsel yaratımlar oluşturması için zemin hazırladığını söyleyebiliriz. Felsefi bir çıkarım olarak; yüksek bir duygusal yeteneğe sahip olan Fuzûlî’nin daha çok sofiliğe eğilmesine rağmen aşırı yaklaşımlardan uzak, gerektiği zaman sofilerin kimi görüş ve düşüncelerini Kur’an’a başvurarak eleştirmekten asla geri durmayan bir şair olduğunu anlamaktayız. (Altıntaş: s. 51) Ayrıca Fuzûlî yaşamdan kopuk bir ütopyanın temsilcisi değildir. Hatta Hasibe Mazıoğlu’na göre divan edebiyatında kendi yaşantısını bu denli yapıtlarına yansıtan başka bir şair yoktur. (Mazıoğlu, 1997: s. 2663) O yaşamın zorluklarını yakından hissetmiş, dönem içerisinde tavan yapan rüşvet ve vurgunculuktan sürekli dert yanmıştır. Bu kuşkusuz sanatçının yapıtlarına da yansımış, Şikâyet-nâme gibi Türk edebiyatının en güzel mektup örneklerinden birinin ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur. Dönemin riyakâr yapısıyla ilgili olması bakımından şairin şu sözü önemlidir: “Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar.”

Fuzûlî’nin şiir dünyası genel kalıpların içinde değişiklikler yaratabilecek bir yapıdadır. O birçok divan şairinin tekdüze söyleyişlerini, yarattığı ‘anlam renkleriyle’ aşmayı başarmıştır. Örneğin düşmek sözcüğünü ele alırsak, Fuzûlî’nin anlam renkleriyle boyadığı şiirini örneklendirebiliriz. Fuzûlî’de düşmek kadehe düşmek, dökülmek anlamında kullanılır.

Mey gerçi safâ verir dimâğa

Akduğı için düşer ayağa

Gerçi şarap zihni neşelendirir, ancak akıcı bir nesne olduğu için de ayağa düşer.” biçiminde aktarabileceğimiz bu beyitte düşmek hem yere, yani ayakların bastığı yere dökülmek, hem de ayak: eyâğ, aynı zamanda kadeh demek olduğundan, kadehe dökülmektir. Ayağa düştüğü zaman pespayeleşen; içeni de pespayeleştiren şarap, kadehe döküldüğü zaman, bir şevkin hazırlığı kadar renkli ve neşelidir. (Banarlı, 2004: s. 116) Görüldüğü gibi mecazlar ve anlamı renklendiren kelime oyunları sayesinde basmakalıp ifadeleri aşan bu söyleyiş; anlam yurdunda sade bir söyleyişle ne kadar derin anlamlar oluşturulabileceğini kanıtlamaktadır. Yine Türkçe olmasına rağmen uzun okutulan sözcüklerin şiirde aksaklığa neden olmaması aksine şiirin müzikalitesine ve akıcılığına katkı sağlaması (akdûğı gibi) şairin sanat gücünü ortaya koymaktadır.



Fuzûlî konuşma dilinin kısa cümle, devrik cümle, soru cümlesi kullanımından yararlanmıştır. Ayrıca, şiirlerinde konuşma dilinin seslenme kelimelerini, deyimleri, vurgu ve tonlamasını kullanmıştır. Şiir dilinde anlam ve ses yönünden iyi düzenlenmiş kelime kullanımıyla sağlanan yoğun anlatımdan yararlanmıştır. Etkileyiciliği sağlayan tekrarlara ve tezatlı kullanımlara yer vermiştir. Özellikle söz tekrarlarından şiirde ahengi sağlamakta yararlanmıştır. Şiirlerinin yaşayabilmiş olmasında da içten, sade, alçak gönüllü dil kullanımının payı vardır. Onun alçak gönüllü, iddiasız anlatımı şiirlerini yalnız günümüze taşımakla kalmamış aynı zamanda etki alanını genişletmiştir. Sözün kısası, onun değişik çevrelerce tutulup sevilmesinde bu anlatım ustalıklarının payı büyüktür. (Mengi, 1996: web) Anlatımının temelinde ise söz ve anlamın ustaca yoğrulması vardır.

Divan şiirinde söz ve anlam, birbirine sıkı sıkıya bağlı ve birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki önemli ögedir. Sesin de, sözün anlamını vurgulayan bir öge olarak şiirde önemli bir yeri vardır. Fuzûlî divan şairleri arasında bu üç ögenin şiirin yaratılmasındaki sırrını en iyi kavramış, ses, söz ve anlam dengesini şiirlerinde büyük bir ustalıkla gerçekleştirmiş birkaç şairden biridir. (Dilçin, 1991: s. 43) Bu üç ögeye de ustalık derecesinde hâkim olan şair söze özel olarak dikkat çeker. Kısacası ona göre: “Söz anlam hazinesinin incilerini tane tane sıraya dizen bir iptir. Anlamı düzene koyan sözdür, hiçbir anlam söz olmadan biçimlenip varlık kazanamaz.” Bunun içindir ki, Fuzûlî’nin dilinden dinlediğimiz aşk; anlam ve biçim süzgecinden geçen estetik bir olguya işaret eder. Bu aşk söylemi yer yer o denli şiddetli bir hâl alır ki; şair, mesnevi hikâyelerindeki kahramanlarla kendini karşılaştırıp kendi aşkını üstün kılar. Ancak Fuzûlî’deki aşkın cezbe hâli daha çok sıkıntı ve sevgiliye ulaşamama acısıyla yoğunlaşmış derin bir üzüntü hâlinin güçlü bir aktarımıdır. Kuşkusuz bunda şairin mizaç özellikleri ve şairlik kudretine rağmen yeterli ilgiyi görememesi, ilmine uygun makam ve mevkiye gelememesi, bulunduğu yerden ayrılmak istemesine rağmen bunu başaramaması… gibi nedenler etkili olmuştur. Şair bu duyguları tasavvufun mecazlarıyla yoğurarak şiirlerine sermaye yapmıştır. Zaten Fuzûlî’nin şiirlerinde aşk eksenli unsurlar olan “aşkın acılarına tahammül etmek, elem çekmek, halkın ayıplamasına (melâmet), başkalarının (ağyâr) cefasına katlanmak, sabır, alçak gönüllülük, bütün bunlar tasavvufun da dayandığı esaslardır. (Selçuk, 2007: s. 490)

Fuzûlî’yi divan edebiyatının en önemli şairlerinden biri hâline getiren bir diğer özellikse dile olan hâkimiyetidir. Onun dili tamamıyla, bütün klasik Türk şiirinin ortak zemini olan Türkçe konuşma dilinin temel kalıplarına, halk diline, şehir diline ve Türkçe’nin binlerce yıllık birikimine dayanır. (Kortantamer, 2007: s. 491) Şairin divanında bulunan atasözü ve deyimler bunun en büyük kanıtıdır. Dönemine oranla sade bir anlatımı olan Fuzûlî’nin birçok beyiti bugünkü Türkçeyle bile kolayca anlaşılabilecek yalınlıktadır. Bu da şairin şiir söylemekteki yeteneğini ortaya koymaktadır. Yalın ve akıcı anlatımlar içindeki derin anlamlar Fuzûlî’yi yetkin bir şair yapmanın yanında, şairin birçok sehl-i mümteni (yalın, akıcı ancak derin anlamlar barındıran) olarak nitelendirebileceğimiz beyit örnekleri vermesini sağlamıştır. Şairin yaşadığı coğrafya ile bağlantılı olarak dilinde Azeri sahasının dil özellikleri açıkça görülebilir. Divan edebiyatının diğer meşhur isimleriyle kıyasla Fuzûlî’nin İslam dünyasının büyük bir kısmında kazandığı şöhreti, önce onun üç dilde ustalıkla ustalıkla şiir yazmasıyla açıklanabilir. Arapça şiirleri ortalama bir seviyede olmasına karşılık Farsça ve özellikle Türkçe şiirleri onu daha hayatta iken sanatın zirvesine ulaştırmıştır. (Karahan, 1996: s. 242)

Fuzûlî’nin Türk şiirini İran şiiri düzeyine getirebilme gayreti içerisinde önemli bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Bu anlamda Mazıoğlu şairin en çok Hâfız-ı Şîrâzî’den etkilendiğini söyler ve iki sanatkârın sanatını karşılaştırır. (Mazıoğlu, 1956: s. 9) Fuzûlî, Mengi’ye göre Çağatay sahasından Ali Şîr Nevâyi’den, Anadolu sahasından ise Necâtî’den etkilenmiştir. Bunun yanında Azeri sahasından Habîbî’den etkilenerek yazdığı “dedim dedi” müseddesi (altılı) vardır. (İpekten, 2000: s. 29-30) İran şairlerinden ise Hafız, Selman, Câmî, ve Nizâmî onun esin kaynakları arasında yer almaktadır. (Mengi,2008: s. 162) Ancak Karahan bu listeyi daha uzun tutmaktadır. Karahan’a göre Anadolu sahasından Şeyhî, Ahmedî, Ahmed Paşa, Necâtî ve Zâtî, Farsça yazan şairlerden ise Hakânî, Nizâmî, Mevlânâ, Sadî, Hüsrev, Hâfız, Câmî, Hâtifî, Hüseyin Vâiz şairi etkileyen isimlerdir. (Karahan, 1989: s. 19) Şairin en çok nazire yazdığı adların başında Ali Şîr Nevaî ve Necâtî gelmektedir. Fuzûlî’nin bu şairlere yazdığı nazirelerden birer örnek verirsek (Okuyucu, 2011: s. 42):

Beni ağlan beni kim üstüme gelmez ölicek

Bir avuç toprak atar bâd-ı sabâdan gayrı

Necatî


Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge

Ne açar kimse kapum bâd-ı sabâdan gayrı

Fuzûlî


Ol melek-sîmâ perî kim halk anun hayrânıdur

Cânlar âşûbı velî âşüfte cânum cânıdur

Nevaî


Ol perîveş kim melahat mülkinün sultânıdur

Hükm anun hükmi bana fermân anun fermânıdur

Fuzûlî


Fuzûlî divan edebiyatımızda halk tarafından en çok benimsenen şairlerden biri olmuş, geniş kitlelerce okunup beğenilmiştir. Edebiyatımızda Fuzûlî etkisi daha yaşadığı dönemde çağdaşı Bağdatlı Ruhî’den başlayarak görülmeye başlamıştır. Zâtî, Hayâlî Bey ve Taşlıcalı Yahyâ ve şu an adını anmadığımız birçok önemli şair ondan etkilenmiş ve şiirlerine nazireler yazmıştır. (Özdemir, 2012) Bunun bir sonucu olarak Fuzûlî’nin etkilediği şairleri sınırlandırmak oldukça zordur. Sayısız şairin şiirlerine nazireler yazdığı Fuzûlî, kendisinden sonra gelen şairlerin birçoğunu şiirdeki derin lirizmiyle etkilemiş, adeta bir ekol hâline gelmiştir. Hatta bu etki divan edebiyatının sınırlarını aşmıştır. Bektaşi geleneğince Yedi Ulu Ozan’dan biri kabul edelen şairin şiirleri özellikle bu kolda ilerleyen halk şiiri için bir esin kaynağı hâlini almıştır.

Fuzûlî yalnızca divan edebiyatının değil tüm zamanların en büyük lirik şairlerinden biridir. Daha çok bir gazel şairi olarak bilinen Fuzûlî’nin âşıkane gazellerinin yanında özellikle Leyla ile Mecnun mesnevisi lirizmin bir doruğu olarak kabul edilmektedir. Bu yapıtta aşkın safhalarının derin bir duygusal coşkunla tanrısal aşka varıncaya kadar -tasavvufî ögelerden de yararlanarak- anlatımı; ortaya tüm klasik edebiyatın en güzel eserlerinden birini çıkarmıştır. Fuzûlî gazel ve mesnevilerdeki yetkinliğinin yanında ayrıca usta bir kaside şairidir. Su, hançer ve gül redifli kasideleri şairin en sevilen şiirlerinden olmuştur. Şairin yapıtlarında kullandığı söz sanatları ve mecazlar; imalelerin telafi amacı gütmeksizin bir ahenk aracına dönüşmesiyle birlikte yapısal olarak da olgun bir şiir ortaya çıkarmıştır.



Fuzûlî’nin edebî kişiliğini maddeler hâlinde özetlememiz gerekirse:

1.      Fuzûlî, şiirlerinde içtenliği yakalamış ve bu coşkunluğu okuyucu ile birleştirebilmiş bir şairdir. Bunda şair tabiatlı bir insan olmasının payı büyüktür.

2.      Fuzûlî’nin dili; bütün klasik Türk şiirinin ortak zemini olan Türkçe konuşma dilinin temel kalıplarına, halk diline, şehir diline ve Türkçe’nin binlerce yıllık birikimine dayanır. Bunun için şairin şiirleri çok geniş kitlelerce severek okunmuştur.

3.      Şairin dilinde yaşadığı coğrafyanın etkisiyle Azeri Türkçesinin etkileri baskındır. Ancak bunun yanında Çağatay ve Osmanlı Türkçelerinin de söyleyiş özelliklerinden yararlanmıştır.

4.      Fuzûlî Türkçe’nin dışında, Arapça ve Farsça yapıtlar da kaleme almıştır.

5.      Şiirde önemli olan sözdür. Çünkü şiir düşüncelerle değil kelimelerle yazılır. Ancak bir şiirin başarılı olabilmesi için anlam ve yapı dengesinin kurulması gerekir.

6.      Şiir yazmak bilgi gerektirir. Bilimsiz şiir olmaz; ancak bilgi ve sanat şiirde farklı katmanlarda bulunmalıdır.

7.      Fuzûlî’nin işlediği aşk acısı, yaşamın zorluğu gibi temel insani duygular onun söyleminin sürekli evrensel bir güncellik taşımasını kolaylaştırmış, şiirinde kullandığı konuların zaman aşımına uğramamasını sağlamıştır. Ayrıca şairin gönül dünyasındaki içtenlik, onu tüm Türk edebiyatında eşine az rastlanır samimi bir üslubun sahibi hâline getirmiştir.

8.      Şair, ses değerlerini şiirine bir nakış gibi işlemiş ve müzikal bir şiir oluşturmuştur. Onun şiirinde aruz kusurları azalmış, imaleler bir ahenk ögesi hâlini almıştır.

C- Eserleri

Derin sezileri ve duygu dünyasının zenginliği ile Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biri olan Fuzûlî’nin en önemli yapıtı Türkçe Dîvân’dır. Dîvân’daki gazel ve kasideler şairin ününü ortaya çıkaran birer sanat abideleri niteliği taşır. Fuzûlî ayrıca bir mesnevi şairidir. Şairin hamsesinin olduğu bazı kaynaklarda geçse de bugün için elimizde bir hamse oluşturacak sayıda mesnevisi yoktur. Şair Leylâ vü Mecnûn adlı mesnevisi ile bu alandaki iddiasını ortaya koymuş, edebiyatımızın şaheserlerinden birini oluşturmuştur. Bunların yanında Fuzûlî edebî mektupları ve birçok manzum-mensur yapıtları bulunmaktadır. Ayrıca Sohbetü’l-Esmâr adındaki bir mesnevisinin onun olup olmadığı tartışmalıdır. Sedit Yüksel bu eserin kesinlikle Fuzûlî’nin olamayacağını savunmaktadır. (Yüksel, 1972: s. 115-136) Şimdi de Fuzûlî’nin eserlerini detaylı olarak inceleyelim:

 

a. Türkçe Dîvân: Dîvân, Fuzûlî’nin şairlik yeteneğini ortaya koyduğu ve en bilinen yapıtıdır. Bu yapıtta ele alınan sevgi konulu gazeller Türk edebiyatının en seçkin lirik şiir örneklerindendir. Şairi bu denli başarılı ve kalıcı kılan da onun bu şiirlerindeki lirizmi eksiksiz bir anlatımla süslemesidir. Dîvân’ın başka bir özelliği de, eserin başında bulunan ön söz bölümüdür. Bu bölümde şair: Gerçek bir şairin niteliklerini, şiirde üslubun nasıl işlenmesi gerektiğini, bilim ve şiir ilişkisini, şair doğasının şiire yansımalarını, klasik şiirin değer yargılarını, şiir sanatının retorik ve duygusal bağlamını, şiirde özgünlüğün nasıl yakalanacağını, dönemin şiir anlayışını ve kendi mahlas edinme öyküsünü okuyucusuyla paylaşmıştır. Bu da Fuzûlî Dîvânı’nı retorik açıdan da önemli bir yapıt hâline getirmektedir.

Şairin kendi eliyle tertiplediği bu Dîvân, mensur bir ön sözden sonra, tevhit, naat, kaside, mesnevi, musammat, kıta ve gazelleri içine almaktadır. Şairin yaptığı bu tertip; klasik divan biçeminin en güzel örneklerinden biridir. Dîvân’da 302 adet gazel bulunmaktadır. Yapıtın birçok yazma nüshaları, eski ve yeni yazı ile baskıları vardır. (Kabaklı, 2006: s. 566) Ayrıca Dîvân’ın Arap harfleriyle Mısır Bulak’ta basılmış bir baskısı Toronto Üniversitesi tarafından 2007′den beri Genel Ağ (İnternet) erişimine sunulmuştur. (Toronto Ün.: web) Yapıtın, ilki hicri 1244′te Tebriz’de olmak üzere Bakü, Hive, Kahire, İstanbul ve Ankara’da yapılmış elliden fazla baskısı bulunmaktadır. Bunlardan Abdülbaki Gölpınarlı ile Kenan Akyüz, Süheyl Beken, Sedit Yüksel ve Müjgan Cunbur’un yaptıkları çalışmalar en iyi yayımlardandır. Ali Nihat Tarlan, Fuzûlî Dîvânı Şerhî adıyla sadece gazellerini üç cilt hâlinde açımlamıştır. (Karahan, 1996: s. 244) 2001′de Cem Dilçin tarafından yazılan ve Harvard Üniversite Doğu Edebiyatı Yayınları tarafından çıkan “Fuzûlî Dîvânı Üzerine Notlar” adlı çalışma içerdiği etraflı bilgilerle öne çıkmaktadır. Kitapta 8 sayfalık bir ön söz, 4 sayfalık bir kaynakça, araştırmacı tarafından sorunlu görülen beyitlerin incelendiği ve onarıldığı 357 sayfalık asıl bölüm ve en sonda yer alan 8 sayfalık bir dizin bulunmaktadır. (Derdiyok, 2002: s. 126) Yine Hasibe Mazıoğlu’nun 1992′de hazırlayıp Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından basılan “Fuzuli ve Türkçe Divanından Seçmeler” adlı eser Dîvân’la ilgili bilgiler için pratik bir başvuru kaynağıdır. Türk edebiyatının en güzel yapıtlarından biri olan Fuzûlî Dîvânı’yla ilgili yapılan çalışmalar tabii ki bu kadarla sınırlı değildir. Dîvân ile ilgili daha fazla kaynak kaynakça bölümüzde bulunmaktadır.

 


Download 253,5 Kb.

Do'stlaringiz bilan baham:
  1   2   3   4   5   6




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish