“Üzülme,” dedim. “Sen ne yaparsan yap Lisa bir punduna getirip kaçardı.
Devam et.”
“Mahesh’te İkizlerle sabaha kadar poker oynadık. Lisa’mız öldüğünde ben
kâğıt oynuyorum anlayacağın. Sokaktaki çocuklardan birinin getirdiğini notla
öğrendik. Şok oldum.”
“Ve?”
“Otopsi yapıldı...”
Hayır, olamaz!
Lisa’yı kesmişler, organlarını çıkarmışlardı.
Düşünme. Hayal
etme.
“Otopsi mi?”
“Hiç hoş değildi tabii. Polis aşırı miktarda sakinleştirici aldığını doğruladı.
Bulunduğunda yalnızmış.”
“Rohypnol mu?”
“Evet,” dedi Didier kaşlarını çatarak. “O ilacı kullandığını biliyor muydun?”
“Hayır. Anlayamıyorum. Lisa antidepresanlardan benim kadar nefret eder
di. Başka insanların bile kullanmasına sinir olurdu.”
“Polis önce intihar dedi. Lisa’nın bilerek çok sayıda hap yuttuğunu söyle
diler.”
“İntihar mı? Olamaz. Lisa savaşçıdır.”
“Öyleydi. Şimdi değil tabii.”
Hayır. Lisa daha geçmişte kalmamıştı. Aklım ona her kaydığında alaycı
kahkahasını duyabiliyordum.
“Sağken
onu koruyamasam da, ölüm sebebine intihar yazmalarını engelle
dim. Rapora kazara aşırı dozda Rohypnol adlı sakinleştirici alımına bağlı ölüm
diye yazdılar. Şimşek Dilip hiç acımadan kaz gibi yoldu beni. Bence kendileri
ne bir banka kursunlar. Ben bile hissedarları olurum.”
“Lisa’yı kim bulmuş? Bekçi mi?”
“Hayır, Karla.”
“Karla mı?”
“Geç saatte sizin evde buluşmak için sözleşmişler. Geldiğinde kapı açıkmış.
İçeri girmiş ve Lisa’yı bulmuş. Bekçiye haber vermiş. O da ambulans ve polis
çağırmış.”
“Karla, demek?”
Dalgalar duvarı aşıp denize çekilirken arkalarında gizli fısıltılar bırakıyordu
sanki. Yer sarsılıyordu.
“Evet. Etkilenmiş tabii. Ama onu bilirsin. Dayanıklıdır.”
“Sonra?”
“Polis onu sorguya çekti. Bir süreliğine şehirden git dedim ama kabul etme
di. Lisa’nın ailesine bütün yasal işlemlerde o yardım etti.”
“Onunla en son ne zaman konuştun?”
“En son mu? Dün. Afgan kilisesinde küçük bir tören düzenlendi.
Karla da
oradaydı.”
“Tören mi? Cenazesi olmadan mı?”
“Evet. Hatta Karla organize etti.”
Tek rauntta fazlasıyla yumruk yemiştim ve mola zili çalmak bilmiyordu.
“Karla bir cenaze töreni düzenledi, öyle mi?”
“Evet. Yardım teklifimi reddetti. Hepsini kendi başına ayarladı.”
“Başka kim vardı?”
“Galeriden arkadaşları, Leopold’den birkaç kişi, Kavita, Vikram, Johnny
Cigar’la karısı, Naveen Adair, Diva Devnani, Zodyaklar,
Stuart Vinson ve
Norveçli kız arkadaşı. Lisa’nın ailesi şehirden ayrılmıştı. Cenaze de olmadığı
için kısa sürdü.”
“Kimler konuştu?”
“Hiç kimse. Sessizce oturduk ve tek tek kalkıp gittik.”
Dün burada olmalıydım. Lisa’nın diğer sevenleriyle birlikte. Ama bunun
yerine, ıssız bir yolda kesik bir kafaya bakıyordum.
Uzun boylu, zayıf bağlan
tım beni eve dönmemem için uyarıyordu.
Sen tehlikede değilsin
, demişti. Dikkat bile etmemiştim. Oysa ilk sözcüğü
üzerine basa basa söylemişti.
Sen tehlikede değilsin.
Ben değildim ama başka biri tehlikedeydi. Benimle havaalanında buluştu
ğunda Lisa’ nın öldüğünü biliyor muydu?
Sonra Mavi Hijab’ın gözyaşlarını hatırladım. Beni havaalanına bırakırken
yüzüme sessizce bakışını. Belki o da biliyordu.
Günler olmuştu. Sanjay Şirketi tabii ki biliyordu. Bölgelerinde onlardan
habersiz kuş uçmazdı. Lisa’yı havaalanında öğrenip bir taşkınlık yapacağımdan
korkmuşlardı. O cılız adamı ondan yollamışlardı.
“Naveen Adair’le epey araştırma yaptık,” dedi Didier.
Yine
Do'stlaringiz bilan baham: