“Neden hâlâ savaşıyorsunuz?”
“Tamiller’i tanımıyorsun anlaşılan. Sus! Duydun mu?”
Karanlığı dinledik. Küçük bir hayvan ağaçların kıyısından ormana daldı ve
yine derin bir sessizliğe gömüldük.
“Ben, beni eğiten ordu için savaşıyorum,” dedi usulca. Gözlerini yolun ku
zeyine dikmişti.
“Hint ordusu mu?”
O sırada Sri Lanka’daki en güçlü ordu Hindistan Barış Gücü ydü.
“Gizli Servis,” dedi. “Hepimizi onlar eğitti. Bize bombaları, silahlan ve sa
vaş taktiklerini öğrettiler.”
Hint Gizli Servisi bölgede korkulan bir güçtü. Ajanları son derece iyi eği
timli ve hedef odaklıydı. Her devirde lazım olmalarının verdiği ayrıcalıkla iste
dikleri gibi at koşturabiliyorlardı.
Hintli ajanlar mafya da dâhil olmak üzere pek çok kaynaktan haber top
lardı. Bombay’daki bütün mafya şirketlerinin Gizli Servis’le bağlantısı vardı ve
onlarla savaşılmayacağım da iyi bilirlerdi.
“Şimdi bize savaş açtılar,” dedi bağlantım derin bir iç çekerek. “Elmas inciyi
ezmeye çalışıyor.”
O sırada bir ses duyduk. Boğuk bir homurtu.
Saniyeler sonra, bir kamyon
motorunun kolayca ayırt edilebilecek uğultusu gecenin sessizliğini yırttı.
Tepeden inen yük kamyonuna baktım.
“Bizimki mi?”
Adamı sırıttı. “Evet.”
Yolun kenarına yürüdük ve bağlantım küçük el fenerini yakıp salladı.
Kamyon yanımızda homurdanarak durdu.
Yaklaştığımızda arkasında farları yanmayan bir cip olduğunu fark ettim.
Bağlantım beni ona götürdü. Kamyonun arkasına baktığımda pamuk bal
yalarının arasında oturan on beş kadar insanı gördüm.
“Sen cipte yolculuk edeceksin,” dedi bağlantım. “Unutma, gazetecisin.
Yerli
halkla birlikte bir kamyon kasasına sıkışamazdın, değil mi?”
Sahte adım James Davis’ti. Kanada vatandaşıydım ve Reuters’de çalışıyor
dum. Pasaportum kusursuzdu. Kendi ellerimle yapmıştım.
Bağlantımla birbirimizi bir daha görmeyeceğimizi ve içimizden birinin
muhtemelen bir yıl içinde öleceğini bilerek el sıkıştık.
Bana yaklaştı.
“Unutma, Castlereagh,” dedi. “Fazla dikkat çekme. Seninle kırk
sekiz saat
içinde bağlantıya geçecekler. İyi şanslar. Maa Durga yardımcın olsun, yoldaş.”
“Senin de.”
Kamyon kasasına tırmandı ve kendini bir balyanın üzerine attı.
Gülümseyerek el salladı bana.
Bu sahne bir an bana Katil Motorların çuval tahtını anımsattı. Ama bu
insanlar kiralık katiller değil, bir savaşın hayaletleriydi yalnızca.
Cipin yolcu koltuğuna oturduğumda şoförle ve arkadaki iki genç adamla
el sıkıştım.
Kamyon hareket etti ve cip de onu izledi. Bağlantımın yüzü gölgelerin ara
sında bir görünüp bir kayboluyordu. Gözleri hâlâ bendeydi.
Benim gibi suç dünyasından tiksinen suçlular, çoğu zaman, diğerlerinin
neden suç işlediğini sorgular.
Bunun en önemli
sebeplerinden biri, kestirmeden gitmenin daha kolay gel
mesidir. Ama sonra o yol, tutkularının altında ezilip paramparça olur. Ve en
önemsiz
sebeplerinden biri de, canın ve özgürlüğün tehlikedeyse, tanıştığın
insanların genellikle istisnai karakterler olmasıdır. Başka hayatlarda belki de
birer sanayi devi ya da bir ordunun komutanı olabilecek karakterler.
Bir ormanda kaçarken dostun olurlar çünkü bir dost senin yanında ölmeye
hazırdır. Ama çevreniz polisler, askerler ya da kanun kaçaklarından oluşmuyor
sa, sizi tanımadan yanı başınızda ölmeye hazır insanları bulmak zordur.
Kamyon bir yan yola saptığında, bağlantımın yüzü son kez gölgelerle kap
landı ve bir daha onu ne gördüm ne de bir haberini aldım.
Yirmi
dakika sonra, cip yol kenarındaki bir düzlüğün kıyısında durdu.
“Pasaportunla belgelerini hazırla. Birkaç kontrol noktasından geçeceğiz.
Burası genellikle sakin olur. Yine de tedbiri elden bırakmayalım. Şunu giy.”
Bana göğsünde BASIN yazan lacivert bir yelek uzattı. Şoförle arkadakiler de
benzer yelekler giydi. Şoför arabanın ön camına bir basın çıkartması yapıştırdı.
Tekrar hareket ettiğimizde tek tük kulübelere rastlamaya başladık. Sonra
ilk büyük evleri gördük. Ufukta, bir orman yangınının parlak ışığını andıran
kızıllık on kilometre ötedeki şehirdi.
Üç kontrol noktasından geçtik. Hepsi de boştu. Şehrin tamamını gören
Orr’s Tepesi’nden aşağı indik ve bir saat mesafedeki Castlereagh Otel’e doğru
ilerledik.
“Şanslısın,” dedi şoför cipi otelin önünde durdurduğunda. “Bu gece bir
Bollywood yıldızı Hint birliklerine moral eğlencesi düzenliyor.
Herkes orada
olacak. Kimse sana dikkat etmez.”
“Yardımınız için teşekkürler.”
Gülümsedi. “Rica ederiz. İsa yardımcın olsun, yoldaş.”
“Senin de.”
Cip geri geri gitti ve tekrar yola çıkıp hızla uzaklaştı. Yerel bağlantılarımın
biri Müslüman, diğeri Hindu, sonuncusu Hristiyan’dı ve hepsi de bana
Do'stlaringiz bilan baham: