2.3. XVI-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devletinde Yargılama Usulü
İslâm Hukukuna göre mahkeme sadece bir hâkimden kurulur ve yargı faaliyetinin
hâkimler kurulu tarafından icra edilmesi yasaktır. Bu tek hakimli yargılama usulü, İlber
Ortaylı’ya göre İslâm yargılama usulünün temeli olmuş ve sünnî mezhebinin bütün
okullarınca kabul edilmiştir. Meclis-i şer', mahfil-i şer'" şeklinde isimlendirilen Osmanlı
mahkemesi tek hakimli ve tek dereceli bir yapıya sahiptir. Osmanlı dönemi uygulamasına
baktığımızda genel itibariyle bir iki istisna haricinde mahkemeler bu şekilde görevlerini
icra etmişlerdir. Çok hakimli mahkeme yapısı İslam hukuk sistemine uygun olsa da
Osmanlı uygulamasında pek görülmemiştir. Nitekim Divan-ı Hümayun’un çok üyeli bir
yapısı olmasına rağmen bir yüksek mahkeme olarak işlev gördüğünde yargılamayı sadece
Rumeli kazaskeri yapmış, Anadolu kazaskeri izleyici konumunda olmuştur. Fakat
davaların yoğun olduğu zamanlarda Anadolu kazaskeri sadrazam talebiyle yargılamaya
yardım etmiş, ancak divanda yargılamayı tek başına yapmıştır. Divan-ı Hümayun'un bir
yüksek mahkeme şeklinde işlev görmesi, mahalli mahkemelerin kararlarına yapılan
itirazlara tekrar bakması Osmanlı mahkeme yapısının çok dereceli olduğunu göstermez.
Çünkü mahalli mahkeme kararları -bir kısım ceza davaları hariç- verildiği andan itibaren
bir üst mahkemenin onayına ihtiyaç olmadan işlerlik kazanırdı.
162
İslâm yargılama usulünde «meşveret» prensibi de vardır. Bu meşveret fonksiyonu hukuki
tavsiye niteliğinde olup bağlayıcı değildir. Yargılama ve hüküm ise sadece kadıya
aittir.
163
160
Aslan, Klasik Dönem Ceza Kanunnameleri Bağlamında Osmanlı Hukukunun Şer’iliği Üzerine, s.26;
161
Uriel Heyd, Türk Hukuk ve Kültür Tarihi Üzerine Makaleler, ter. Ferhat Koca, Ankara Okulu Yayınları,
Ankara, 2002, s.20, 51
162
Mehmet Âkif Aydın, “Mahkeme”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (Ankara: TDV
Yayınları, 2003), 27:341 342
163
Ortaylı, İlber, Osmanlı Devletı̇nde Kadı, Ankara, 1994, Turhan Kitabevi Yayınları s.51
35
Osmanlı mahkemesinde duruşmalar şaibeye yer vermemek için fukaha ve dinleyicilerin
izleyebileceği bir şekilde açıkta yürütülmüştür. Bu sebeple kadı, “meşveret”
fonksiyonunu bile davalı ve davacıların evinde yerine getiremez.
164
Başlangıçta cami
mahkeme yeri olarak belirlenmiştir. Eğer yargılama başka bir yerde yapılıyorsa kapı açık
tutulmalıdır.
165
Kadılar yargılama yaparken davacı ve davalıların menfaatlerini eşit bir şekilde gözeterek,
tarafsızlık içinde olması gerekir ve “aksi ispat edilinceye kadar kişilerin borçsuz ve suçsuz
olacağı” ilkesine bağlı kalmak zorundadırlar. Kadı kendisine sunulan delilleri inceler,
eğer gerekiyorsa bilirkişinin görüşünü alır. Bu şekide hüküm vermesi yargılamanın
açıklık ve güven içinde geçmesini sağlar.
166
Ayrıca hakim tayin edilen kimse, hasımdan
veya herhangi bir işi olan kimseden hediye alamaz. Hatta davalar hasımsız, nizâsız olsa
bile hediye alamazlar. Eğer hakim hediyeyi kabul etmişse hediye geri verilemiyorsa,
şahsına ait mallara karışmamışsa hediye hazineye bırakılır.
167
Hakim davayı özürsüz geciktiremez. İstirahat saatleri hariç ara veremez. Ana, babası,
evladı hakkında hüküm veremez, onların taraf oluğu davaya bakamaz, onların leh ve
aleyhlerine şahit dinleyemez, şahit olarak da dinlenemez. Ancak düşmanın lehine
şahitliği dinlenir, lehine karar verebilir.
168
İslam'ın ilk dönemlerinde mahkemelerde haftanın her günü ve her saatinde duruşma
yapılmıştır. Fakat daha sonra davaların çoğalmasıyla düzenin oluşması gerekli hale
gelmiş ve kadılar, haftanın belirli gün ve saatlerini davalara ayırıp kişisel ihtiyaçlarını
karşılamak ve ilmi araştırma yapmak için haftanın bir gününü mahkemenin tatil günü
olarak kabul etmişlerdir.
169
164
Ortaylı, Osmanlı Devletı̇nde Kadı 44
165
Ortaylı, Osmanlı Devletı̇nde Kadı 45; Aydın, Mahkeme, s.343
166
Fahrettin Atar, “Kadı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (Ankara: TDV Yayınları,
2001), 24:69
167
Maverdi, Ahkâm-ı Sultaniyye, s.84
168
Maverdi, Ahkâm-ı Sultaniyye, s.84
169
Aydın, Mahkeme, s.341, Ortaylı, Osmanlı Devletı̇nde Kadı, s.46
36
Do'stlaringiz bilan baham: |