Mektup yayinlari


İSLAM'DA, ESİRLERİN KÖLE OLUŞUNU reddeden düzen, bizi hem güçlülere



Download 1,01 Mb.
Pdf ko'rish
bet58/92
Sana27.02.2021
Hajmi1,01 Mb.
#60317
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   92
Bog'liq
EmineSenlikoglu-GencliginimaniniSorularlaCaldilar

İSLAM'DA, ESİRLERİN KÖLE OLUŞUNU reddeden düzen, bizi hem güçlülere, 
hem de kendisine çağdaş köle yapmıştır.
SORU: İslâm dini, Allah tarafından insanların hayrı için geldiğine göre, 
nasıl oluyor da köleliği caiz kılıyor?


CEVAP: Bizim köleliğe karşı duyduğumuz tiksinti ve ürpertinin bir takım eski ve yeni 
sebepleri vardır. Materyalizmin görüşündeki işveren, işçi, zengin, fakir, ezilen ve ezen gibi 
düşüncelerle, tarihin eski devirlerinde bilhassa Roma ve Mısır'da kölelere yapılan 
vahşiyane zulümler... Yakın tarihte ve günümüzde esirlere karşı yapılan insanlık dışı 
muamele, vicdan sahibi her insanı derin derin düşündürücü mahiyettedir.
Meselenin iyi anlaşılması için sadece Romalıların kölelerine yaptıkları zulmü yazalım. 
Köleler beşer haysiyeti ve beşer (insan) hukuku olmayan bir takım eşya mesabesinde idi. 
Kaçmalarına mani olacak şekilde ağır zincirlere bağlı olarak tarlalarda çalıştırılıyordu. 
Diğer hayvanlar gibi (ki hayvan konumunda idiler), kendilerinin de yeme içme hakkı 
olduğu için değil, ancak çalıştırılmaları için yedirilirlerdi. Bu mahluklar işlerine, efendinin 
veya vekilin duyacağı vahşet zevkini tatmin için kırbaçlanarak sevkedilirlerdi. Bundan 
sonra, köleleri, çirkin kokuların kapladığı, farelerin ve çeşitli hayvanların dolaştığı karanlık 
zindanlarda yatırırlar, zindanlara düzinelerle köle birden atılırdı. Bazen bir zindanda elli 
köle üstü üste yığılırdı. Zincirleri ile beraber zindanlara atılan bu zavallı insanlara, 
ahırlarda hayvanlara yapılan muamele bile çok görülürdü. Lakin eşine ender rastlanan en 
zalim hadise ise kölelere kılıç ve mızrakla yaptırılan hakiki döğüş ve rol gösterileridir. Bu 
türlü gösteriler, Romalılar'ın en çok sevdikleri eğlencelerdi. Bazen imparator başta olmak 
üzere, efendiler, gerçekten karşılıklı döğüş yapan, öldürmekten herhangi bir endişe ve 
çekinme duymadan, vücudun neresine gelirse gelsin kılıç ve mızrak vuruşlarını yönelten 
köleleri seyretmek için toplanırlardı. Orada bu vahşi duygu son haddine varır, bağırmalar 
ve alkışlar yükselir, döğüşen kölelerden biri diğerini tamamen öldürdüğü zaman, zalimane 
ve çılgınca kahkahalar boşanırdı. Zavallı köle, kahkahalar ve neşe çığlıkları arasında can 
verirdi. İşte kölenin Roma alemindeki durumu bu idi. O zamanda, köleye ait kanunî bir 
durum, kendisine şikayet hakkı ve bu şikayete bakacak bir mercii bulunmadığından 
kölesini öldürmekte, ona işkence yapmakta ve onu istismar etmekte mutlak hak sahibi olan 
efendi hakkında fazla söz söylemeğe lüzum yoktur. (237)
İşte bütün bu sebeplerden dolayı neslimiz kölelikten ve onu müdafa eden sistemlerden 
nefret etti. Onlara düşman oldu. Nefret ve düşmanlığında haklıdır ama, İslâm'a yaptığı 
hücum ve tenkit de haksızdır. Çünkü menşei (kökü) itibariyle kölelik İslâm'a dayanmadığı 
gibi, varlığı da onunla devam ettirilmiyordu. Kölelik geçmişte de, bugün de daima başka 
milletlere ve devletlere dayandı ve varlığını sürdürdü. Müslümanlar, ilk defa kölelikle ilgili 
zalim ve vahşi durumu Mısır'ı fethettiklerinde görmüşlerdi. Kölelere yapılan bu işkenceler 
Müslümanların bilmediği görmediği şeylerdi. Ve bu durumdan dolayı çok üzülmüşlerdi. 
Müslümanlar, gittikleri her yerde bu duruma mani olmaya, bu yarayı tedavi etmeye 
çalışıyorlardı. Fakat Batılı, eski Roma ve Mısır'ın bu çirkin ve zalim durumunu miras 
alıyordu. Bundan sonra köle, Batı'nın ağalarına uşaklık yapacak, onları eğlendirmek için 
döğüşecek, ölecek ve öldürecekti.
(237) İslâm'ın Etrafındaki Şüpheler - Prof. Muhammed Kutub.
Fakat İslâm, önce kölelik olayını bir vak'a (olay) olarak ele aldı. Sonra, kölelerin ne ticaret, 
ne de eğlence malı olmayıp, insan olduklarını söyledi ve: "Sizin bazınız bazınızdandır" 
(238) ve "Kim kölesini öldürürse onu öldürünüz. Kim onu hapseder veya gıdasını keserse 
onu hapsedip ve gıdasını kesiniz. Kim onu hadım yaparsa onu hadım yapınız." (239) gibi 
ilahi kaideler bildirdi. "Siz, Adem oğullarısınız, Adem de topraktandır. Biliniz ki, hiçbir 
Arap olmayanın da Arap olana, hiçbir beyazın siyaha, hiçbir siyahın da beyaza üstünlüğü 
yoktur, üstünlük takva iledir." (Yani bütün üstünlük Allah'ın kanunlarının (emirlerinin) 
uygulanması iledir.) İslâm, köleleri de alem şümul kardeşliğin içine alıyor ve "Mü'minler 
kardeştir" düsturuyla", Hizmetçi ve köleleriniz kardeşlerinizdir" demektedir." Kardeşi, 
elinin altında bulunan her fert, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onların 
yapamayacakları işleri emredip onlara yüklemesin. Eğer zor işler teklif ederseniz, derhal 
onlara yardım ediniz." (240) "Sizden hiçbiriniz, bu kölemdir, bu cariyemdir, demesin. 
Kızım veya oğlum, yahut kardeşim desin." (241) Bunlara binaen, Hz. Ömer (r.a), Kudüs'e 


Mescid-i Aksa'nın teslim alınması için giderken, Medine'den Kudüs'e kadar hizmetçisiyle 
(kölesiyle) bineği nöbetleşe kullanmıştır. Hz. Osman (r.a), devlet reisi olduğu devrede 
kölesinin kulağını çektiği için halkın gözünün önünde, kulağını kölenin eline verip 
çektirmiştir.
(238) Nisa: 25.
(239) Buharî ve Müslim.
(240) Buharî.
(241) Müslim.
Bütün bunlar kölenin de bir insan olup, diğer insanlardan farkı olmayan bir insan 
olduğunu anlatıyor. Şurasını unutmamak gerekir ki, bu hadiseler dünyanın en ücra ve 
terkedilmiş yerinde, duyguları hiç işlenmemiş bir topluluk için büyük bir olaydı, bir 
inkılâbtı. Zira, muasır millet ve devletler kölenin insanlığı hususunda düşünmeye bile 
yanaşmıyorlardı. İslâm'ın bu tutumu köleler üzerinde de büyük tesirler yapmıştı. 
Köle,eşitlik prensibi ile insanlığına kavuşup, efendisinin yanında yerini almasına hatta 
hürriyetini elde edip serbest bırakılmasına rağmen efendisinden ayrılmak istemiyordu. 
Peygamber Efendimiz (s.a.v), Zeyd bin Harise'ye hürriyetine kavuşturup babasıyla 
gitmesine izin verdiği halde, o Efendimizin yanında kalmayı tercih etmişti. Daha sonra bir 
sürü köle de hep aynı şeyleri yapmışlardı. Zira bunlar o kadar güzel muamele görmüşlerdi 
ki, kendilerim efendilerinin ailelerinden birer fert sayıyorlardı. Efendiler de öyle biliyor, 
titizlikle onların hukukuna riayet ediyorlardı.
Çünkü, "Kim kölesini öldürürse onu öldürünüz, kim kölesini hapseder veya gıdasını 
keserse onu hapsedip ve gıdasını kesin" hükmüne tâbi idiler. Bu türlü cezalar karşısında 
efendi, ihtiyat ve tedbir içinde, köle ise gayet emin ve rahattı. Bütün bunlar tarihte eşi 
gösterilemeyecek büyük hadiselerdir ki, bu mevzuda İslâm'ın getirdiği şeylerin birinci 
merhalesini teşkil eder.
İkinci merhale hürriyete kavuşturma merhalesidir. İnsanda asıl olan hürriyettir. Hür olan 
bir insanı köleleştirmek büyük günahlardan sayılır ve bundan elde edilen geliri kullanmak 
ve istifade etmek ise, katiyyen haramdır. Hürriyetine dokunan her hareket ve davranış 
kötülenmiş olmasına mukabil ona hizmet edici her hareket ve davranış da İslâm nazarında 
takdir görmüştür. Bir insanın yansını hürriyete kavuşturmak, hürriyet kavuşturan kimse 
için vücudunun yarısını ahiret azabından kurtarmak, bütünü azad etmek ise, vücudunun 
tamamını teminat altına almak sayılmıştır. İslâm'da kölelik konusu, hürriyete kavuşturma 
uğrunda bayrak açılan bir konudur. İslâm yerinde onu bir vazife sayar, yerinde fazilet der, 
teşvik eder, yerinde efendi ve köle arasındaki anlaşma ve mukavele ile ona giden kapıları 
açık tutar. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve Hz. Ebubekir (r.a.), köle alıp, azad etme 
hususunda bütün mallarını harcamışlardır. İslâm devleti de köle alıp, azad etmeyi 
vazifeleri arasına aldı. Peygamberimiz (s.a.v), on kişiye okuma yazma öğreteni de hürriyete 
kavuşturuyordu. Bundan başka bazı dinî vazifelerdeki hataları dolasısıyla köleleri hürriyete 
kavuşturmayı şart koşuyordu. Meselâ, yemin edip yeminini bozanlara: "Kim hataen bir 
mü'mini öldürürse, onun keffareti bir mü'min kölenin azadı ve ölenin ehline teslimen 
ödenecek bir diyettir" (242) Bunlardan başka efendi ile köle arasında üzerinde 
anlaşabilecekleri bir miktar mal veya paraya karşılık serbest bırakma vardı. Sevap 
maksadıyla hürriyete kavuşturma hepsinden önde gelmekteydi.
Denilebilir ki: Kölelerin hürriyete kavuşturulması ve onlara insanca muamele 
yapılmasında ne kadar ileriye gidilirse gidilsin, hatta isterse hepsi birden hürriyetine 
kavuşturulsun gelen hükümlere bakılınca İslâmiyet köleliği kaldırmayıp, köleliğin varlığını 
kabul etmektedir. Halbuki insanlığın tamamen içine işlenmiş pek çok huy ve alışkanlıkları 
bir hamlede kaldıran İslâmiyet'in köleliği kaldırmaması düşünülemezdi. Köleliği 
kaldırabilirken kaldırmaması, onu kabul etmesi manasına gelmez mi?
(242) Nisa: 92.


Herşeyden evvel bilinmelidir ki, İslâm köleliği icad etmediği gibi, onun koruyucusu ve 
devam ettiricisi de değildir. Kölelik, devletlerin ve milletlerin savaşlar münasebetiyle 
oluşturdukları bir müessesedir. Devletler arasındaki harpler devam ettiği müddetçe -ki 
devam eder- kölelik kıyamete kadar devam eder. Ve önüne geçmek de hiçbir millete tek 
başına nasih olmayacaktır.
Düşünelim ki, biz bir devletle harbe tutuştuk, esir aldık ve bizden de esir aldılar. Bu 
esirlere karşı yapılacak çeşitli muameleler vardır. Ya zalim idarelerde olduğu gibi hepsini 
öldürmek, ya esir kamplarında hapsetmek veya kendi memleketlerine dönüp gitmelerini 
sağlamak. Veyahutta alıp müminlere dağıtarak, ganimetten bir parça saymaktır. Bunları 
ele alacak olursak, kılıçtan geçirmek zalimliktir, yapılmaz. Ama kâfirler Müslümanlar'a en 
alasını yapıyorlar. Esir kamplarında tutmak da doğru değildir. Çünkü yirminci asırda dahi 
esir kamplarında çok çirkin hadiselere şahit olunmuştur. Esirleri memleketlerine iade 
etmek çok iyi bir şeydir. Ama onlar bizden aldıkları esirleri öldürüp iade etmiyorlarsa, bu 
durum kendi ihsanımıza karşı bir alâkasızlık, bir zulüm olur. Hele iade ettiğimiz kimseler 
bizden bir kısım bilgileri yurtlarına, birliklerine bildirmeleri düşmanın işine yarayacak ve 
cesaretlendirecek, bizim ise aleyhimize olacaktır. Bu tür olaylara tarihte rastlamak 
mümkündür. Bütün bunlardan sonra geriye, esirlerin harbe iştirak edenler arasında 
taksimi mevzuu kalıyor ki, İslâm geçici olarak esir alma yolunu tercih etmiştir. Ne 
öldürme, ne toptan imha etme yolu... Ne esir kampları ve oradaki mezalim, ne de düşmanı 
cesaretlendirecek bir yol. Belki bütün bunların çok fevkinde insanın fıtratına uygun bir yol. 
Her Müslümanın evindeki esir, doğruyu, güzeli yakından görme imkânını bulacak.
Gördüğü iyi muamele ve insanca davranışlarla gönlü fethedilecek.' Nitekim binlerce 
misaliyle öyle olmuştur. Sonra da hürriyetine kavuşturulacak, Müslümanların istifade 
ettiği bütün haklardan faydalanma imkânı kendisine verilecektir. Bu yol ve usullerle 
binlerce mükemmel insan yetişmiştir.
İmam Malik'in şeyhi Nafi de bunlardandır.
İlk asırdan başlayarak belli devrelerde Müslümanlar'ın bu müesseseyi işlettiği 
görülmektedir. Fakat bunda iki ana sebep vardır. Bunlardan biri, efendilerle alâkalı, diğeri 
de kölelerle. İslâm, tatbikatta mükemmel.insan teminatını, insandaki irade ve hürriyetle 
alâkalı olarak ele almaktadır. Fakat İslâm'ı yaşamakta kusurlu olan kimseler birtakım işleri 
tam olarak yapamayacaklardır. İşte bu tür fertlerin Peygamberimiz'in terbiyesi ile 
olgunlaşacakları ana kadar bu işin tam tatbik edilmemesi, bir bakıma normaldir. Kaldı ki 
üç, beş tane kişinin hatası yüzünden İslâm'a çamur atmaya çalışmak haksızlık ve 
insafsızlıktır. İkinci şık ise, kölelerin kendileriyle alâkalıdır. Bu hususta İslâm'ın tatbikatı 
insanın yaratılışını hesaba katma ölçüsü içindedir. İlk ve son Müslümanlar evvela köleleri 
insan olduklarına inandırma, hürriyete karşı olan vahşetlerini yok etme, aile kurma yolunu 
göstermek ve hayata alıştırma gibi terbiye edici prensiplerle ele almışlardır. İtiyat ve 
alışkanlık insanda ikinci bir tabiat meydana getirir. Bunu giderme ve eski hali diriltme, bir 
vahşi hayvanı terbiye kadar zordur. Kölelik de öyledir. Islahı uzun zaman ister. İşte 
mü'minler de bunu yapmışlardır. Her mü'min "kardeşim" deyip bağrına bastığı kölesine, 
müstakil çalışma, müstakil kazanma, yuva kurma ve aile idare etme gibi hususları teker 
teker öğretmiş ve sonra da serbest bırakıp hürriyetine kavuşturmuştur. Eğer bu işlere tâbi 
tutulmadan,iştidat ve kabiliyetleri körelmiş insanlar sırtlarında bir ar olarak taşıdıkları 
insanlıkla, topluluk içine salınsalardı, akvaryum balıkları veya kafes kuşları gibi, hayatın 
karmaşık dolapları karşısında şaşkına dönecek ve eski hallerine dönme hissine 
kapılacaklardı.
Bu ise köleler adına hiçbir hayır ifade etmeyecekti. Nitekim hayat kanunlarına karşı cahil 
pek çok köle, arzedildiği şekilde hareket etmiştir. Amerika Reis-i Cumhurlarından 
Abraham Lincoln'un bir hamlede bütün köleleri hürriyete kavuşturması, kölelerin yeniden 
eski efendilerinin yanına dönmesi şeklinde neticelenmişti. Başka türlü olması da 
düşünülemezdi. Bütün hayatı boyunca veya hayatının bir kısmını esir yaşamış bir insan, 


hep emir almaya alışmıştır. Belki çok güzel işler verdiği de olmuştur. Fakat makina gibi 
dıştan idare edildiği için, böyle biri, elli yaşında da olsa çocuk mesabesindedir. Hayatı bilen 
veya hayata açık olan birinin yanında talim ve terbiye görmeye, hayat ve onun kanunlarını 
öğrenmeye ihtiyacı vardır.
Bu husus, değil hürriyetini yitirmiş köleler için, belki sömürge haline getirilmiş ve uzun 
zaman istismar edilmiş pek çok devletlerde de hisedilen bir hastalıktır. Evet bu milletlere 
dahi, uzun zaman terbiye verilip şahsiyet ve benlik kazandırılmazsa aynı akıbetle 
karşılaşacaktır. Yabancı devletlere ve milletlere, yeniden benlik şuuru kazandırmak, 
esirlere insan olduklarını öğretmekten daha zordur. İşte İslâm, köleye benlik,insanlık 
şuurunu kazandırmakla işe başlamış, kalbine hürriyet anlayış ve aşkını yerleştirmiştir. 
Âdeta, "İste vereyim" der gibi yapmıştır. Sonra da hayata salıvermiştir. Zeyd bin Harise'nin 
yetiştirilip hürriyetine kavuşturulması ve arkasından da soylu bir kadınla evlendirilmesi, 
sonra içinde şereflilerin de bulunduğu bir İslâm ordusuna kumandan tayin edilmesi hep bu 
meseleye parmak basmanın ifadesidir." (243)
Sonuç olarak, İslâm köleliği icat etmeyip, bilakis onu kaldırmaya çalışmıştır.
(243) Tereddütlerimiz. M.G.

Download 1,01 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   92




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish