ALLAH YARATILMIŞ DEĞİL Kİ
ONU YARATAN OLSUN
O HEP VARDI. BUNA EVVELSİZLİK DENİR.
SORU: Allah her şeyi yarattı, (hâşâ) O'nu kim yarattı?
CEVAP: Bu soruyu bana en az bine yakın kişi sormuştur. Bu soruyu komünistlerin dışında
soranlar, aslında Allah'a tam inanmadıklarından dolayı soruyorlar. Allah'a inandıklarını
sanan günümüzün nüfus kağıdı müslümanları, "Allah'ı (haşa) kim yarattı" sorusunu
kendisini komünistlikle (kafirlikle) itham etmelerinden korktukları çekindikleri için
sormuyorlar, soramıyorlar. Böylece, sıkıntı içinde ruh bunalımları geçirip ne ibadet
edebilmekteler, ne de Allah'ı inkâr edip inkarcı olabilmektedirler. Halbuki, şüpheli olarak
bocalayıp durmaktansa, çekinmeden sorusunu sorup şüpheden kurtulmak lâzımdır.
Bu sorunun karşısında Peygamber (s.a.v)'in: "Bir gün gelecek, ayağını ayağının üstüne
atarak, gurur ve kibirle, enaniyet içinde, her meseleyi halletmiş gibi, bunu Allah yarattı,
şunu Allah yarattı, Allah'ı kim yarattı? diyecekler" hadis- i şerifini okuyunca,
Peygamberimizin bir mucizesinin daha gerçekleştiğini görüyoruz. "Eşhedü enne
Muhammeden Rasulullah" (Ben şehadet ederim ki, Muhammed (s.a.v) Allah'ın elçisidir)
diyorum.
Gelelim sorunun cevabına. Önce şunu söyleyeyim ki, Allah (c.c) sebep değildir. Yani
herhangi bir sebep gibi... Allah'ı da meydana getiren bir sebep yoktur. Allah, bütün
sebepleri meydana getirendir. Allah'ın (cc.) varlığının evveli (başlangıcı) yoktur. Kâinatın
sonradan yaratıldığını bütün âlimler kabul etmektedirler. Ve bunu da ilim ispat etmiştir.
Sonradan yaratılan herşeyin başlangıcı olması lâzım. Ve sonradan yaratılan herşeyin bir
yaratıcısı olması lâzım, O da Allah'tır.
Allah, sonradan yaratılmadığına göre, başlangıcı yoktur. Kafası, çalışmayanlara ve 'peki
ama hâşâ Allah'ı kim yarattı?' sorusuna devam edenlere biz de şöyle cevap verelim. Meselâ,
tavuk yumurtadan çıktı, yumurta nereden çıktı? O da tavuktan çıktı. Çevirir durursak,
durmadan devir yapmış oluruz, tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan diye.
Meseleyi, nihayet bir noktada kesmek mecburiyetindeyiz. Ya tavuk Allah tarafından
yaratılmış; ya da yumurta Allah tarafından yaratılmış. Allah, bu ilk hücreyi kudretinden
yaratmış, sonra belli hava, belli ısıyı vermiş, civcivi çıkarmıştır. Veyahut tavuğu bir nev'i
olarak yaratmış ve sonra tavuk neslini ondan çıkarmıştır, demek mecburiyetindeyiz. Yoksa
meseleyi uzatıp, ondan ona, ondan ona demekle meseleye hiçbir netice kazandıramayız.
Sadece demogoji yapmış oluruz. Bir misal daha verelim. Meselâ, bir sandalye var, bu
sandalyeye siz oturuyorsunuz ama arka ayakları yok. Siz diyorsunuz ki, ben arka ayaklan
olmayan bir sandalyenin üzerinde oturuyorum. Bu sandalye olmasa ben de oturamam.
Yani, sizin durmanıza, oturmanıza sebep arka ayakları olmayan sandalyedir. Pekâlâ, nasıl
oluyor bu arka ayakları olmayan sandalyeye oturmak? Siz de diyorsunuz ki, o da arka
ayakları olmayan bir sandelyeye dayalı. Pekâlâ, o neye dayalı? O da, ona dayalı gibi çevirir
dururuz. Ne zaman o sandalyenin arkasına iki ayak koyacak olursak, o zaman orada soru
kesilir.
İşte aynı bu misallerde olduğu gibi, hâşâ Allah'ı kim yarattı. Bir ilah, onu kim yarattı, onu
kim yarattı, onu kim yarattı, bunu kim yarattı sorusuna son vermezsek, bu silsile
durmadan sonsuza kadar gider. Bunun için, 'onu kim yarattı?' sorusuna son vermek lazım.
Bunun için de, "Onu kim yarattı sorusunun en sonunda Allah desek, bu silsile kesilmiş
olur. Yoksa asla kesilmez, sonsuza kadar gider.
Allah, yaratılmadığı için Allah'tır. Allah, bizzat yaratıcıdır. Eğer, Allah birisi tarafından
yaratılmış olsa idi, Allah olmaz, mahluk olur, yani bir başkası tarafından yaratılmış olurdu.
Allah'ın varlığı kendindendir. Buna da bir misal verelim: "Siz trenin gittiğini görüyorsunuz,
en arkadaki vagon neye takılıdır? Bir önündeki vagona, o neye takılıdır? Bir önündeki
vagona, ilh... Vagonları çoğaltın durun, kaç tane yaparsanız yapın, yüz tane, iki yüz tane,
evet zahiren bunların hepsi birbirine takılıdır. Görünüyor. Sebepler olarak da öyle. Fakat
hiç sorar inisiniz, lokomotif neye bağlıdır? Sormazsınız, çünkü, o bizzat muharriktir. Bizzat
kendisi hareket eder. Hareketi kendindendir.
Tıpkı başımın, vücudumun üzerinde, vücudumun bacaklarımın üzerinde, benim de yerin
üzerinde olmam gibi. O da, dünya da kendi kendine dönüyor mu? Allah misalinde olduğu
gibi. Binaenaleyh, bunu kim yarattı diyen kimseler, lokomotifi kim çekiyor gibi iddia ile
ortaya çıkıyorlar. Lokomotifi bizzat hareket eden kabul etmezsem, vagonların hareket
edişini izah edemem. Küre-i arz üzerinde herşey mevsimlere uğruyor, geziyor veya bizim
akidemize göre, Allah gezdiriyor diyoruz, iş bitiyor burada. Binaenaleyh, Allah, vacibü'l-
vücuttur. O yaratılmamıştır. Varlığı kendindendir. Evveli, ahiri yoktur O'nun..." (209)
Bu konuda İmam-ı Azam'ın bir tartışmasını da yazalım: "Bağdat'ta, Rum diyarından bir
dehrî gelip insanların inançlarını sarsmak için ilim adamları ile münazaralara
girişiyormuş. Bütün Bağdat âlimleri bu dehrî karşısında aciz kalıp, sorularına cevap
veremediler. Yalnız görüşmediği âlim İmam Hammad kalmıştı. İmam Hammad ise, "Ben
de gidip münazarada cevap veremeyip aciz kalırsam cahillerin İslâm'a olan inancı sarsılır"
korkusuyla, münazara etmekten çekiniyordu. İmam-ı-Hammad, bu düşünce ile muzdarip
halde uykuya dalmış, gece rüyasında görmüş ki, bir hınzır gelmiş bir ağacın dallarını ve
gövdesini yemiş, sadece kökleri kalmış. Bu esnada o civarda bir arslan yavrusu çıkmış. O
hınzır yavrusunu parçalayıp öldürmüş. İmam-ı Hammad, bir korku içinde uykudan
uyanmış, kederli bir şekilde düşünmeye başlamış. İmam-ı Azam hazretleri o zaman onüç
yaşında bulunuyordu. Hocası Hammad'ı kederli halde görünce sebebini sordu. İmam
Hammad, ona rüyasını anlattı. Bunun üzerine İmam-ı Azam rüyasını şöyle tevil etti. O
gördüğünüz ağaç ilimdir. Dalları diğer âlimlerdir. Kökü zat-ı âlinizdir. Arslan yavrusu ise
benim. İnşaallah o domuzu ben öldüreceğim, dedikten sonra hocası Hammad ile beraber
camiye gittiler. O sırada dehrî gelip minbere çıktı ve münazaraya başlayarak, karşısına
çıkacak birini istedi. Bunun üzerine Ebu Hanife karşısına dikildi. Dehrî yaşının
küçüklüğüne bakarak onu küçümsedi. îmam-ı Âzam:
"Ne sormak istiyorsan sor" dedi. Bunun üzerine Dehrî İmam'a şöyle sordu:
(209) Asrın Getirdiği Tereddütler - M. F. Dahhak.
— Başlangıcı ve sonu olmayan bir varlığın bulunması mümkün müdür? dedi. îmam-ı
Âzam, tereddütsüz cevabında:
— Sen sayı bilir misin? dedi. Dehrî de:
— Evet bilirim, dedi. İmam Azam:
— Beş rakamını hangi rakam yarattı?
— Dört.
— Dört rakamını? — Üç.
— Üç rakamını?
— İki.
— İki rakamını?
— Bir.
— Bir rakamını?
— Niçin sustun?.. Söylesene, bir rakamını hangi rakam yarattı?.
— Bir rakamı evvelidir, ondan önce rakam yoktur.
— Peki bir nasıl oluştu?
— Ne bileyim? Bir, birdir işte. Kendi kendince bir.
—• Basit bir rakamın kendi kendine birliğini kabul ediyorsun da, Allah'tan Önce bir varlık
olmadığını ve varlıkların evvelinin Allah olduğunu niçin kabullenmiyorsun?.
Bu kıssa, zannederim, bu soruyu soranları tatmin (ikna) etmiştir. Evet, Allah (c.c) vardır.
Varlığı da kendindendir, varlığının evveli ve sonu yoktur. Allah, insanın aklını belli bir
noktaya kadar yaratmıştır. Onun ötesini anlayamaz, anlayacak kapasitede değildir. Böylece
aklın ölçüsü de sınırlı olduğu için her şeyi anlayamaz..
Do'stlaringiz bilan baham: |