-K-
kabil: Mümkün, olabilir.
kadr (kadir): Değer, kıymet.
kâinat: Evren, dünya.
kalem odası: Resmî kuruluşlarda yazı işlerinin görüldüğü oda.
kalfa: Saraylarda ve büyük konaklarda halayıkların başında
bulunan kadın, ilkokullarda hoca yardımcısı.
kamarot: Gemilerde yolcuların işlerine bakan görevli.
kameti artırmak: Bağırarak konuşmak.
kâmil: Olgun.
kanaat getirmek: inanmak, aklı yatmak.
kasavet: Üzüntü, sıkıntı.
kati: Kesin.
kâtip: Sekreter, yazıcı.
kavil: Söz, sözleşme, anlaşma.
downloaded from KitabYurdu.org
427
kelime-i teyyibe: (Kelime-i tayyibe) Yatıştırıcı hoş söz.
kepazelik: Rezalet.
kerliferli (kelli felli): Kılığı kıyafeti düzgün, olgun ve gösterişli.
kesb-i şeref etmek: Şeref duymak.
kibir: Büyüklük, kendini büyük görme.
koket: (Fr. Coquette) Güzel görünmeye özen gösteren. Zarif
görünmeye, süslenmeye düşkün.
kolcubaşı: Bir şeyi korumak için bekleyen görevlilerin başı.
komünyon: (Fr. Communion) iman birliği.
kötek: Dayak.
krep: Çok bükümlü iplikle dokunmuş bir çeşit ince kumaş.
kurum satmak: Böbürlenmek.
-L-
laden: Çamdan çıkarılan zift gibi siyah ve kokulu zamk.
lâhza: Zamanın bölünmeyecek kadar kısa parçası, an.
lakayt: ilgisiz.
lâkin: Ama, fakat.
lândo: Dört tekerlekli, karşılıklı iki oturma sırası bulunan, atlı
binek arabası.
lata: Osmanlılar'da ilmiyenin giydiği bir tür üstlük.
levazım: Gerekli olan şeyler, gereçler.
levha: Bir yere asılmak için yazılmış yazı.
leziz: Lezzetli.
lisan-ı Fransevi: Fransızca.
-M-
maahaza: Bununla birlikte.
downloaded from KitabYurdu.org
428
Maarif Nezareti: Millî Eğitim Bakanlığı.
maarif: Millî Eğitim.
maateessüf: Ne yazık ki, üzülerek söylüyorum ki.
mabeyinci: Osmanlı Devleti'nde padişahların dışarıyla olan
ilişkilerine bakan, buyruklarını ilgililere bildiren, bazı kişilerin
dileklerini kendisine ileten görevli.
mağmûm: Tasalı, üzgün.
mahcup: Utangaç, sıkılgan.
mahdum: Erkek evlât, oğul.
mahdut: Az, sınırlı, sayısı belli olan.
mahfe: Deve, fil gibi hayvanların sırtına konan, üzerinde oturmaya
yarayan sepet, bir çeşit eyer.
mahlûk: Yaratık.
mahmurluk: Uykudan sonra duyulan ağırlık ve sersemlik.
mahsub: Hesap edilmiş, hesaba geçirilmiş.
mahsus: (Metinde) Bilerek.
mahut: Bilinen, adı geçen.
mahzun: Üzgün, üzüntülü.
maişet: Geçim, geçinme.
makale: Bilim, fen konularıyla siyasi, ekonomik ve toplumsal
konuları açıklayıcı veya yorumlayıcı niteliği olan gazete veya dergi
yazısı.
makam-nezaret: Bakanlık nezareti.
makbul: Beğenilen, hoş karşılanan.
makbule geçmek: Çok beğenilmek, hoşa gitmek.
mâlik olmak: Sahip olmak.
malûm: Bilinen.
malûmatlı: Bilgili.
manastır: Kesin kuralları olan, rahip veya rahibelerin dünya ile
ilgilerini keserek yaşadıkları yapı, keşişhane.
downloaded from KitabYurdu.org
429
manevi: Görülmeyen, duyularla sezilen.
maren: (F. Marin) Denizci.
marifetli: Ustalıklı, hünerli.
mazari: Dilbilgisinde geniş zaman.
mazbata: Tutanak.
mazi: Geçmiş.
mazlum: Sessiz, uysal ve boynu bükük.
mecburiyet: Zorunlu olma durumu.
mecidiye: Eskiden kullanılan ve o zamanın 20 kuruşu değerinde
olan gümüş sikke
melâl: Bıkma, usanma.
melun: Kötü, lanetli.
memalik: Ülke.
menazın Manzara.
menazır-ı tabiiye: Tabiat manzarası.
mendebur: Sümsük, sünepe, pis, iğrenç.
menetmek: Yasaklamak.
meret: inatçı, kaba.
meşakkat: Güçlü sıkıntı, zorluk.
meşk: Alışmak ve öğrenmek için yapılan çalışma.
meşru: Yasal. Yasanın, dinin ve kamu vicdanının doğru bulduğu.
meşum: Uğursuz, kötü.
metanet: Metin olma, dayanıklılık.
methetmek: Övmek.
metruk: Terk edilmiş.
meyil: Eğilim. Sevme, gönül verme.
meyus: Ümitsiz, üzgün.
meziyet: Yetenek.
meziyetli: Yetenekli.
mihmandar: Resmî konukları ağırlamak ve onlara kılavuzluk
downloaded from KitabYurdu.org
430
etmekle görevlendirilen kimse.
mihnet: Sıkıntı, zahmet, eziyet.
mihr: Sevgi.
miralay: Albay.
miskin: Çok uyuşuk, zavallı.
mizaç: Huy, yaradılış.
mizer: (Fr. Misere) Zavallılık, yoksulluk.
muahadderat: Örtülü kadınlar, islâm kadınları.
muallim: Öğretmen.
muallime: Bayan öğretmen.
muamelat: Dairelerde evrak üzerinde yapılan işlemler.
muamele: Davranış.
muamma: Anlaşılmayan, bilinmeyen şey.
muavenet: Yardım.
muavin: Yardımcı, yardım eden.
muayyen: Belli, kesin olarak belirlenmiş.
mugayir. Uymaz, aykırı.
muhabbet: Sevgi.
muhacir. Göçmen.
muharebe: Savaşma, iki ordu arasındaki savaş.
muharrir: Yazar.
muhasara: Kuşatma, sarma, çevirme.
muin: Yardım eden, yardımcı.
mukabele: Karşılık verme, karşılık.
mukabil: Karşılık, bir şeye karşılık olarak yapılan.
mukadder: Yazgıda var olan, kaçınılmaz.
mukaddes: Kutsal.
mukaşser: Metinde, bir kadın, içi, yüzü, gözü açılmış anlamında
kullanılmış.
mukavele: Sözleşme.
downloaded from KitabYurdu.org
431
muktedir: Bir şeyi yapmaya, başarmaya gücü yeten.
munîs: Cana yakın, sevimli.
musaddak: Geçerli olduğu resmî yazı ile bildirilmiş.
mutaassıp: Bağnaz, tutucu.
mutasarrıf: Tanzimattan sonra idare bölümlerinde vilayetle kaza
arasındaki bölümün idare amiri.
mutat: Alışılan, alışılmış şey.
muteber Saygın, inanılır.
muvaffak olmak: Başarmak.
muvaffakiyet: Başarı.
muvafık: Uygun.
muvakkat: Geçici.
muvazene: Denge.
muvazzah: Bir görev ve hizmetle yükümlü olan kimse.
mücedded: Yeni, yenilenmiş.
müceddet: Yeni, yenilenmiş.
müdde i umumî: Savcı.
müdür-i umumi: Genel müdür.
müebbeden: Ömür boyu.
mükedder: Üzgün, kederli.
mülazım: Teğmen.
münasebet almak: Uygun düşmek.
münasebetsizlik: Uygun olmayan, yakışıksız davranışlarda
bulunma, saygısızlık yapma.
münasip: Uygun, yerinde.
münhal vukuunda: (Metinde) Boş kadro olduğunda.
münhal: Boş olan, açık bulunan.
münhasıran: Yalnız, özellikle.
münkir: inkâr eden, kabul etmeyen.
müptedi: Bir şeyi öğrenmeye yeni başlayan.
downloaded from KitabYurdu.org
432
mürdumgiriz: Çürümüş. Metinde içi geçmiş anlamında kullanılmış.
mürebbiye: Kendisine bir çocuğun eğitimi ve bakımı verilmiş
kadın.
mürüvetsiz: insanlığı olmayan.
müsamaha: Hoşgörü.
müstacel: Çabuk yapılması gereken.
müstahak: Bir kimsenin layık olduğu ödül veya ceza.
müstakim: Temiz, doğru, namuslu.
müstebit Zorba, despot.
müsterih olmak: tçi rahat etmek.
müsvedde: Yazı taslağı, karalama.
müşkül mevki: Zor durum.
müşkül: Zor.
mütalaa: Okuma, ders çalışma, etüt.
mütalaahane: Okuma odası.
müteessir: Üzüntülü.
müteferrika senetleri: Çeşitli küçük harcamaların para senetleri.
mütehayyir: Şaşkın, şaşırmış olan.
mütekaid: Emekli.
mütemadiyen: Ara vermeden, sürekli olarak.
müyesser: Kolaylıkla ortaya çıkan, kolaylıkla elde edilen.
müzahrafat: (Müzahrefat) Parlak boyalar ve süsler.
müzakere etmek: (Metinde) Öğrencilerin ders hazırlamaları için
çalışmaları.
müzakere etmek: Öğrencilerin ders hazırlamaları için çalışmaları.
müzakkere: (Müzekkere) Bir iş hakkında üst makama sunulan
yazı.
müzmin: Uzun süreli.
Do'stlaringiz bilan baham: |