3.1.10.
Merhum Tevfik Fikret
28
(1920)
Osmanlı edebiyatını az çok okuyanlar, ona bir derece aşina olanlardan kim bu ismi
bilmez, kim onu tanımaz ki…
Osmanlıların “Edebiyat-ı Cedide” (Yeni Edebiyat) cilerinin piri ve üstadı olan
Tevfik Fikret Bey
29
, bütün yeni nesil Türklerin yüreklerine güzel, ince ve zarif şiir
buketlerini sokmuştur. Onun geniş, hayali, akıcı (hızlı) ve kolay ifadesi kimi, hangi bir
şiir ve edebiyatseveri büyülemez ki? Özellikle onun “Rübab-ı Şikeste”
30
(Kırık Saz)’si,
ondaki yüksek ve latif yollar ne kadar cazibeli ve zevkli şeylerdir!
Tevfik Fikret “Rübab-ı Şikeste” si ile ne kadar tanınmış olsa, onun ile ne kadar
zarafet severleri kendine meftun etmiş olsa da “Tarih-i Kadim”
31
i, o korkunç feryadı ile
insanların kalbinde büyük büyük değişimler meydana gelmiştir. “Tarih-i
Kadim”,“Rübab-ı Şikeste” gibi değildir: “Rübab-ı Şikeste” dünya görmüştür, matbaada
demirler arasında sıkışmış, kâğıt sayfalarında kaç bin nüsha basılmıştır. Fakat “Tarih-i
Kadim” gizlidir, elden ele kopyalanıp, yazılıp yayılmış bir eserdir. O tarihin cinayetleri
gibi sırlıdır, herkese “İşte ben!” diye görünmez. Onu basmak mümkün olmadı. O yüksek
fikirler, biçare Doğunun eski, çürük beyinlerine sığmadı; mutsuz, ezilen Doğulunun geniş
kalbinde yer bulamadı; bir zamanlar. Ömer Hayyam’ın en acı ve dehşetli fikirlerine
meydan veren Şark çevresi, esaret ve kölelik altında o kadar ezilmiştir ki bunu, bu değerli
eseri kendine kabul ettiremedi… Muhtemelen şimdi Doğunun sınırlar sultanından
kurtulup gerçek inkılaba yakınlaşıldığı dönemlerde büyük şairin büyük fikirleri dünya
yüzünü görecektir…
Tevfik Fikret Bey, bu büyük ruhuyla o:
28
“Iştirakiyun”
–
gazetesinin 1920 yılı 10 Ocak sayısında yayımlandı.
29
Tevfik Fikret (1867-1915) – Türk şairi, gazeteci. Eserleri 1894 yılında yayımlanmaya başlamış. O
zamanda edebi merkez görevini gerçekleştiren “Servet-i Fünun” dergisi onun editörlüğünde çıkmıştır. 1908
yılında yapılan inkılap, Tevfik Fikret’in ideolojisine uygun gelmemiş ve gazetecilikten uzaklaşmıştır.
30
Rübab-ı Şikeste – Şairin 1899 yılında neşredilen şiirlerinin toplamıdır.
31
Tarih-i Kadim – Şairin felsefi – umumi görüşlerini ifade eden destanı.
125
Din şehit ister, gökyüzü kurban,
Her yandan durmadan kan akacak, durmadan her yanda kan! (Tarih-i Kadim) diye,
kana, zulme, cinayete karşı köpüren ruhuyla, bu cinayet yuvası olan “eski dünya” da güç
bela katlanıp tahammül etti. Sonunda o kaç milyon günahsız canları yutup, birçok
memleketleri viran edip gelen “Medeniyet Savaşı” (Avrupa muharebesi) ndan sonra
tahammül edemedi; insanlar yanio vahşi “hayvan” lar arasından sıyrılıp çıktı. İstanbul’un
bir köşesinde, bir yerde kuytu bir köşede 1-2 yıl tek başına dervişler gibi ömür geçirdi.
Sonunda Avrupa “ölüm makinası” nın en hızlı vahşilik ateşinin en kızgın bir döneminde
huzur ve rahat içinde bu dünyadan gitti.
Bu “vahşet diyarı” nı terk etti.
Şimdi onun kabri bütün Osmanlı gençlerinin ziyaretgâhıdır. Dünyanın vahşetine
hevesli, fakat kendi gibi dervişlerden biri, mütefekkir Doktor Rıza Tevfik onun kabrini
ziyarete gidip, kabri başında şu söylemiştir; (basılmayan eserlerden)
FİKRET’İN KABRİNDE
Dediler ki, ıssız kalan türbende
Vahyi güller açmış; görmeye geldim.
O cennet bağının hakine ben de,
Hasretle yüzümü sürmeğe geldim...
Dediler ki, sana emel bağlayan,
Kabrinde diz çöküp bir dem ağlayan,
Bermurâd olurmuş!.. Ben de bir zaman
Ağlayıp murada ermeğe geldim!
Şu hicran yılının son baharında
Jaleler titrerken pemenzârında,
Gün doğmadan evvel, ben mezarında
Matem fişekleri dermeğe geldim!
Seni andım bütün gam pekenlerle
126
Aşk-ı hak uğruna yaş dökenlerle,
Sarı gönce veren şu dikenlerle
Taşma bir çelenk örmeğe geldim!
Tadın ölüm gibi bir sırrı mübhem
Neşe-i sevda mı bu hissi elem ?!
Ruhumda ne füsûn eyledin bilmem?..
Bugün sana gönül vermeğe geldim!
Böylece büyük bir şair dünyadan gitti. Onu bilenler ağlayıp kaldılar, bilmeyenler
yine önceki gibi. Dünyanın vahşilikleri ise yine aynen devam etmekte, mazlumlar inkılabı
başarıya ulaşmazsa başka kurtuluş yok.
Rahat, mesut yat kabrinde ey büyük pir!..
Do'stlaringiz bilan baham: |