3. İslam İnancında Mehdi
Kur’an-ı Kerim’de hidayet kökünden türeyen fiil ve isim kalıbında bir çok kelime bulunmakla birlikte mehdi kelimesi yer almamakta, genelde hidayet kavramı Allah’a, Kuran’a ve Hz. Peygamber’e nisbet edilmekte, ayrıca “insanın hidayeti benimsemesi anlamında da kullanılmaktadır.14
Malik b.Enes, Buhari ve Müslim gibi titiz davranan hadis alimleri mehdi kelimesinin geçtiği rivayetlere yer vermezken Ahmed b. Hanbel, İbn Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Hakim ve Taberani gibi muhaddisler eserlerinde bu rivayetleri nakletmişlerdir. Hz. Peygambere atfedilen ve ravileri güvenilmez bulunan 15 bazı metinlerde belirtildiğine göre dünyanın ömründen bir gün bile kalsa Allah bu günü uzatıp mutlaka bir mehdi gönderecektir. Hz. Hasan ve Hüseyin’in soyundan gelecek olan bu kurtarıcının adı Rasul-i Ekrem’in adına ,babasının adı da onun babasının adına uygun olacak ve zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracaktır. Beş, yedi veya dokuz yıl hüküm sürüp bütün Müslümanları hakimiyeti altına alacak , iktidarı sona erince de kıyamet kopacaktır.
Suyuti, Sünni kaynaklarında nakledilen mehdi rivayetlerinin kırktan fazla olduğunu söyler. İsnaaşeriyye Şiasına ait kaynaklarda bunlara iki yüzü aşkın rivayet eklenir. Bu rivayetlerde daha çok mehdinin on ikinci imam Muhammed b. Hasan olduğu iddia edilir.Ona Mehdi El –Muntazar da denilir.16 Mehdi kelimesi ilk defa Hassan B. Sabit’in bir şiirinde Hz. Peygamber’e yönelik olmuş, daha sonra Hulefa-i Raşidin’in yanı sıra Hüseyin b. Ali ve bazı Emevi halifeleri için de kullanılmıştır. Ancak bu nitelemeler kelimenin sözlük anlamında olup, bu kimseleri Allah’ın hak yola eriştirdiğine vurgu yapmayı amaçlamışlardır. Mehdi kelimesinin terimleşerek bir inanç konusuna dönüşme süreci oldukça erken bir dönemde başlamıştır. Tespit edilebildiğine göre ilk defa Abdullah b. Sebe’ mensupları, Ali b. Ebi Talib’in ölmediğini ve kıyametin kopmasından önce dünyaya dönüp, zulümle dolan yeryüzünde adaleti hakim kılacağını ileri sürmüşlerdir. Bununla birlikte mehdi inancının daha çok Hz. Hüseyn’in Kerbela’da şehit edilmesinin ardından Kaab El –Ahbar’ın Yahudilikten İslam dinine taşıdığı sanılan rivayetlerin etkisi ile ortaya çıktığını ve hilafetin Ali b. Ebi Talib’in soyundan gelenlere ait bir hak olduğunu savunan gruplar arasında yayıldığını söylemek gerekir. Hz. Hüseyn’in şehit edilmesi üzerine Muhtar Es-Sekafi ve Keysan’ın öncülüğündeki Keysaniye’ye bağlı bir grup, Ali b. Ebi Talib’in oğullarından Muhammed b. Hanefiyye’nin Müslümanların gerçek halifesi ve yegane kurtarıcısı olduğunu iddia etmiş, vefatına Cennetü’l Baki kabristanına defnedildiği halde onun ölmediğini ve Radva dağında yaşadığını,kıyametin kopmasından önce mehdi olarak geri gelip dünyada adaleti hakim kalacağını ileri sürmüş, böylece mehdilik ilk defa Keysaniye tarafından I.yüzyılın ikinci yarısında yayılmaya başlamıştır.17 Şii fırkalarından Navusiyye ise, Cafer Es-sadık’ın vefatından sonra onun ölmediğine ve mehdi olarak bir gün zuhur edeceğine inanmıştır. Ortaya çıktığı erken dönemde mehdi inancı sadece Şii zümreleri arasında rağbet görmemiş, Emeviler’de Süfyani adını verdikleri kendi mehdilerini icat etmişler ve buna dair hadis uydurma faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Muhtemelen ilk defa Halid b. Yezid halkı Emeviler’in mehdisi Süfyani’ye inanmaya çağırmış ve bunu yayamaya çalışmıştır. Emeviler’den sonra iktidara gelen Abbasiler’in yöneticileri de mehdinin kendilerinden çıkacağına dair hadis uydurup insanları buna inanmaya davet etmişlerdir.18 Abbasiler bir taraftan kendi mehdilerinin çıktığını söylerken diğer taraftan ahir zaman mehdisinin de zuhur edeceğini kabul etmişlerdir. Mehdi inancı Hariciler arasında da görülmüş onlar Ali b. Mehdi’yi kendi mehdileri ilan etmişlerdir.
Mehdi telakkisi III.yüz yıldan itibaren İsnaaşeriyye arsında kökleşmiş ve bu fırkayı diğerlerinde ayıran önemli bir inanç esası haline gelmiştir. İsnaaşeriyye’nin mehdi inancında , zuhur ettiği anda ehli beyt düşmanlarından intikam alma fikrinin yanı sıra gaybet döneminde bulunduğu ve zuhur edeceği ana kadar taraftarlarına, hastalara, mazlumlara ve düşkünlere yardım edeceği telakkisi de büyük önem taşır.19
Önce Şiiler, ardından Emeviler ve Abbasiler arasında yayılan mehdi inancı, III.yüzyılda hadislerin toplanıp kayda geçirilmesi ve hadislerin sıhhati konusunda titiz davranmayan bazı muhaddislerce mehdi rivayetlerinin mecmualara alınmasının ardından Sünniler arasında da benimsenmeye başlanmıştır. Geç dönemde oluşan Sünni kelam literatürü ile “fiten ve melahim “türü eserlerde ise mehdi telakkisinden genellikle kısaca bahsedilmiştir.20
Mehdi inancının menşei ile Müslümanlar arasında ortaya çıkışının sebepleri hakkında ileri sürülen farklı görüşleri şöylece özetlemek mümkündür:
1. Mehdi telakkisi her toplumda yankı bulan bir sığınma mekanizmasıdır. Sosyal şartların bozulup zulmün arttığı dönemlerde halk bir kurtarıcı beklentisi içine girmiş, daha sonra bu beklenti dini bir inanca bürünerek mehdi inancı şeklinde ortaya çıkmıştır.
2. Mehdi anlayışı; Yahudilik, Hıristiyanlık ve Maniheizm gibi dinlere ait bir inanç olup Kaab El-Ahbar ve Vehb b. Münebbih tarafından peygamber’e atfedilen rivayetler yoluyla Müslümanlar arasında yayılmıştır. Mehdi kelimesinin, mesih’in arapçaya tercüme edilmiş şekli olması bunu kanıtını teşkil etmektedir.21
3. Mehdilik iktidar mücadelesinde yenilgiye uğrayan veya mevcut iktidarını güçlü kılmak isteyen siyasi zümreler tarafından ortaya atılmış, önce aşırı Şia sonra mutedil Şia ve Sünniler tarafından İslam dinine mal edilmiş siyasi kökenli bir inançtır.22
4. Mehdi inancı islami bir akide olmakla beraber yabancı kültürlerden etkilenmiştir. Zira hadis mecmualarında yer alan rivayetlerde mehdinin çıkacağından bahsedilmiş ve mehdi tabiri I.yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Müslümanlarca bilinmiştir. Hülefa-i Raşidin’e mehdi unvanının verilmesinin yanı sıra, Sıffin savaşında Hz. Ali’ye mehdi diye hitap edilmesi ve Muaviye b. Süfyan taraftarlarınca Osman b. Affan’ın aynı unvanla anılması bunu kanıtlar.23
Kur’an-ı Kerim’de yer almamakla beraber mehdi kelimesi biraz öncede belirtildiği üzere ilk dönemde hatta, Müslim’de ki Ebu Seleme’den gelen bir rivayete göre de bizzat Rasulullah’ın kendisi mehdi sözcüğünü kullanmıştır. Ebu Seleme öldüğünde Rasulullah onun başucunda bulunmuş ve onun için şöyle dua etmiştir: ”Allah’ım Ebu Seleme’ye mağfiret et, onun derecesini El-Mehdiyyine yükselt.”24
Huzeyfe b. Yeman ‘dan gelen bir rivayete göre Hz. Peygamber’e Ali’yi halife tayin etmesi konusunda bir talep iletilir, Hz. Peygamber’de şöyle der: ”Eğer Ali’yi kendinize yönetici seçerseniz onu hidayete erdirici (hadi) ve hidayete ermiş (mehdi) olarak bulursunuz, O sizi tariki müstakime iletir.”25 Hz. Hüseyin Kerbela’da şehit edilince Süleyman b. Surad Hz. Hüseyin için: ”Mehdi oğlu mehdi” lakabını kullanmıştır.26 Kısa bir süre sonra mehdi tabiri, Hz. Ali’nin başka oğlu İbnül Hanefiyye için de kullanılacaktır. Fakat bu ilk dönemde gerek Hz. Peygamber gerekse Hz. Ali v.b için Mehdi tabirinin kullanılması, sonradan kazandığı terim anlamında değil, mevcut olan “hidayete ermiş-erdirilmiş kişi anlamındadır.
İbn Sa’d’ın tabakatında ki bir rivayete göre Ömer b. Abdülaziz kendi döneminde bir kurtarıcı, yani mehdi olarak görülmüştür.27 Çünkü önceki Emevi sultanları, halkı adeta canından bezdirmişti. Böyle bir dönemde onlara adil bir yönetim uygulayan Ömer b. Abdülaziz’i kurtarıcı olarak görmeleri tabii karşılanmalıdır. Bu rivayet mehdi tabirinin o dönemlerde terimleşmeye başladığını göstermektedir.
Mehdiye ilişkin rivayetlerin tamamından anlaşıldığına göre; Ahir zamanda ehli beyt arasından çıkıp dini güçlendirecek, adaleti getirecek, Müslümanların kendisine tabi olacağı, İslam memleketlerine hakim olacak28bozulan, fesada uğrayan ve mü’minlerin özellikle maddi sıkıntılar içinde bulunduğu dünyayı ıslah edecek ,halkı bolluk ve refaha kavuşturacak kişiye mehdi denmektedir. Bu tanıma göre mehdiye biçilen rolün iki noktada odaklandığı görülmektedir:
1. Siyasi baskılar,
2. Halkın içinde bulunduğu sosyal sıkıntılar, yoksulluk, hayat seviyesinin düşüklüğüdür. Böylece mehdi kavramının içeriğine toplumun kendisini bu iki sıkıntıdan kurtaracak Mesihi bir umut yüklendiği anlaşılmaktadır.
Do'stlaringiz bilan baham: |