GİRİŞ konu ve seçİM


Tecdid Hadisinin Metninin Değerlendirilmesi



Download 483,5 Kb.
bet11/13
Sana28.06.2017
Hajmi483,5 Kb.
#18741
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13

3. Tecdid Hadisinin Metninin Değerlendirilmesi


Bir hadisin metninin güvenilir kabul edilmesinde senedinin sahih olmasının büyük rolü vardır.Ancak bazı hadislerin senetleri sahih kabul edilmekle birlikte,metinleri ya sahih kabul edilmemiş yada sahihliği konusunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Yine aynı ilmin bir kriterine göre hadisin senedinin sahih olması, metninin de sahih olmasını gerektirmemektedir. Bu ilkelerden hareketle tecdid hadisinin metni,senedi sahih olduğu halde bir değerlendirilmeye tabi tutulmuştur.

Bir hadis metninin incelenmesinde, Kur’an-ı Kerim’e, sahih hadisler, akla, tarihi hadiselere, tecrübe ve müşahedeye uygunluğu gibi genel prensiplerin öncelikle dikkate alınması gerekir. Bu prensipler çerçevesinde değerlendirme yapılırken hadisin veya söylenen sözün bilhassa siyak-sibakının ;kime ,niçin,nasıl söylendiğinin ve metinde zikredilen her bir ifadenin ne anlama geldiğinin tespiti de elbette önem arz etmektedir.

Tecdid hadisinin hangi bağlamda söylendiğini tespit imkanı verecek ve belki de hadisin anlaşılmasında en önemli olan vürud sebebi tespit edilememiştir. Bu itibarla sadece hadisin metni hem tek tek ifadeler, hem de genel bütünlüğü açısından bilhassa tarihi şartlar çerçevesinde incelenmeye tabi tutulmuştur.17

Tecdid hadisi Hz. Peygamber’in Allah’ın bu ümmete her yüz senede dini tecdid edecek kişi veya kişileri göndereceğini önceden bildirdiğine işaret eden gaybi nitelikli bir haber görünümündedir. Hz. Peygamber’e ait olduğu söylenen geleceğe yönelik haberlerin isabetli izahında bir çok müşkil bulunmaktadır.Gerek rivayetlerin nakledilmesinde ortaya çıkan hata ve yanılmaların, gerekse belli bir dönemdeki siyasi, itikadi, askeri v.b. olayları meşru göstermek amacıyla kasıtlı olarak yapılmış uydurma rivayetlerin bulunması bu müşküllerden bazılarıdır. Nitekim böyle bir gerçekten hareketle özellikle zamanı, mekanı ve tarihi kesin hatlarla belirtilen, istikbali hadiselerden bahseden rivayetleri İslam alimleri her zaman ihtiyatla karşılamışlar, hatta bir kısmı hadiste bahsedilen dönemde cereyan eden; siyasi, askeri, içtimai ve dini hareketlerin bir yansıması olarak görmüşlerdir. Bu sebeple geleceğe yönelik olup senedi sahih kabul edilen bu nevi haberlerin güvenilirliği konusunda mümkün mertebe ihtiyatlı olmak gerekmektedir. Hz. peygamber’in geleceğe yönelik haberleri ya sadece Allah’ın bildirmesi ile doğrudan yada hayatı boyunca edindiği tecrübelerden hareketle ümmetine bir uyarı ve tahmin olarak vahy almaksızın haber vermesinin mümkün olduğu prensip olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla istikbale yönelik her hadisin tahlilinden sonra sahihliğine karar verilmesi gerektiği ve istikbali bir görünüm arz eden tecdid hadisinin de bu kategoriye dahil olduğu ifade edilmektedir.18

Tecdid hadisinin zahirinden hareketle akla şu sorular gelmektedir: ”Hz. peygamber’e tamamlanmış bir şekilde gönderilen din,belirli dönemlerde deforme olacak mı ki Allah her yüz senede kişi,kişileri göndermek suretiyle onu asli haline döndürecek.” “Allah kıyamete kadar bu dini müceddidler vesilesi ile mi baki kılacak.” “Niçin her yüz senede müceddidlerin gönderilmesi gerecektir.” “Her yüzyılın başı ve sonu belirli bir tarihi mi ifade etmektedir.” “Hadiste bahsedilen “bu ümmetten” maksat nedir. Her yüzyılın başında bir mi birden fazla mı kişi gönderilecektir.”

Yenileme ihtiyacı ya bir şeyi ayakta tutan asli unsurların şu veya bu şekilde bozulduğu ve fonksiyonunu yitirdiği yada temel öğeleri sağlam olup yan unsurlarının işlemediği hallerde gerçekleşir. Bu durumda işlemez olan şey bütünüyle atılıp yerine aynı görevi üstlenebilecek benzer olan başka bir şey ikame edilir veya bazı kesimleri işler hale getirilir ki buna da yenilemek denilir.

Hadiste zikredilen “bu ümmet” teriminden ister o dönemin Müslümanları, isterse daha sonraki dönemlerin Müslümanları kastedilsin bahsedilen din şüphesiz İslam dini olacaktır. İslam dininin de temeli Allah’ın kıyamete kadar korunmasını uhdesine aldığı Kur’anı Kerim’dir. Ayrıca bu temele Kur’anın o dönemin pratiğine yansıdığı Hz. Peygamber’in sünnetini de ilave edebiliriz. Dolayısıyla İslam dininin temelinde her hangi bozulma ve değişme olmayacağına göre, yan unsurlar diyebileceğimiz insanların temel kaynakları anlamada ve uygulamada yaptıkları yanlışların karışmasıyla dini anlayış ve uygulamaların tekrara yenilenmesinin gerekli olduğu sonucu çıkabilir.Ayrıca geçmişte fonksiyonunu icra etmiş bazı dini uygulama ve anlayışların günümüzde olduğu gibi toplumun ihtiyaçlarına cevap veremediği için geçerliliğini kaybetmeye başladığı, bundan dolayı da dinin temel kaynakları çerçevesinde yeni yorumların yapılmasıyla yenileme ihtiyacının mümkün olabilirliği yenileme ve yenilenmenin birkaç şekilde gerçekleşebileceğini gösterebilir.

Tecdidü’l İman hadisinde19 geçen imanın tecdidi de din örneğinde olduğu gibi soyuttur. Rivayette imanın nasıl tecdid edileceğine dair yöneltilen bir soruya verilen cevap, tecdid kavramına farklı bir boyut getirmektedir.Şöyle ki: bu rivayette imanın tecdidi ,kelime-i tevhidin çokça zikredilmesi şeklinde tarif edilmiştir. Demek ki imanın temelini oluşturan kelime-i tevhidin sıkça tekrarlanıp tekrar edilmesi bir tecdidi ifade etmektedir. Buna göre dinin sürekli gündemde tutulmasının ve hatırlanmasının bir tecdid olduğu söylenebilir.


3.1. İslam Bilginlerinin Tecdid Hadisini Yorumlama Şekilleri


İslam alimlerinin tecdid hadisini tarihte nasıl anladıklarını ve yorumladıklarını bilmek tecdid hadisinin anlaşılmasında bir boyut kazandıracaktır. Zira bir kavramın anlamı, ortaya çıkardığı neticeleriyle de değerlendirilebilir. Mesela, tecdid hadisinin Ebu Davud’un süneni ile diğer hadis kaynaklarında zikredilen ve en çok kullanılan yaygın rivayetinde “yüceddidü” İle “din” kelimeleri geçer ve yapılan bütün yorumlar bu lafızlar üzerinde yoğunlaşır. Halbuki Ahmed b. Hanbel’in “ruviye anin nebiyi…” veya “yurva anin nebiyi…”diyerek Hz. Peygamber’den naklettiği bazı rivayetlerde “yüceddidü” yerine “yuallimü” (öğretmek)20 veya “yübeyyinü” (teybin etmek) lafızları ile yine Ahmed b. Hanbel’in kendi sözü olarak gelen bir rivayette ise “din” kelimesi yerine ”sünen”(sünnetler)21 ifadeleri yer alır.Gerek Ahmed b. Hanbel’in Hz. Peygamber’e nisbet ederek naklettiği rivayetlere gerekse kendi yorumu olarak gelen haberlere göre tecdid; ta’lim ve teybin, din ise;sünnetler demektir. Dolayısıyla dini tecdid etmek demek, Hz. peygamber’in sünnetlerini insanlara öğretmek ve açıklamak şeklinde anlaşılmış olacaktır.

Tecdid hadisini ilk dönem anlayışı çerçevesinde geliştiren son dönem alimleri de dinde tecdidi şöyle izah etmektedirler:

1. Bir asılda başka bir asıla dönüştürerek yapılan yenilenmeyi ihtiva etmediğini bilakis gerek eğitimde gerekse tatbikatta dine sokulan hurafe ve bidatlerin, asla uygun olmayan unsurların, tıpkı kirlenen bir elbisenin tertemiz bir hale dönüşmesi gibi arındırılmasıdır.

2. Aşırı gidenlerin, batıla düşenlerin ve cahilleri te’villeriyle, dinin tahrif edilmesinden korunmasıdır.22

3. Kitap ve Sünnetle amel edilmesi ve bu ikisinin emrettiği ve fakat geçerliliğini yitirmeye başladığı şeylerin ihya edilmesidir.23

4. Usulde, külliyatta ve esasta birden bire ortaya çıkan ve bunların ruhuna ve özüne aykırı olan şeylerin izale edilmesidir.

5. Yenilenmenin başkalaşım ve bozulma değil vahdet düsturunun korunarak diğer prensiplerin geliştirilmesidir.

Dolayısıyla gerek ilk dönemde gerekse sonraki dönemlerde dinde tecdid dinin esasında ve özünde herhangi bir değişiklik ve yenileme yapmaktan ziyade, dinin safiyetini bozacak, esasa ve temele dayanmayan inançların ve buna bağlı uygulamaların bertaraf edilmesi ve vahdeti bozmayan prensiplerin geliştirilmesi, yani bir bakıma geçmişin muhafaza edilmesi ve gündemde tutulması olarak anlaşılmıştır.

Geçmişteki bazı dini kuralların, bunlara bağlı uygulamaların ve anlayışların toplumun ihtiyaçlarına cevap veremediği, geçerliliğini kaybetmeye başladığı, dolayısıyla da bir reforma gidilmesi gerektiği gibi yenileşme anlamında bir tecdid anlayışının olmadığını görmekteyiz.

3.2. Hadiste Zikredilen “Her Yüz Sene Başında”(Ala re’si külli mie sene) Kaydının Değerlendirilmesi


Hadiste zikredilen her yüz sene başında kaydı ya sanki önceden belirlenmiş bir tarihe işaret etmekte yada bir zaman dilimi yani “karn” veya “asr” anlamına gelmektedir. Birinci ihtimalin kesinleşmesi, bizi tecdid hadisinin bu yönüyle güvenilir olmayacağı noktasına götürebilir, zira geleceğe yönelik haberlerde belirli bir tarihe işaret edilmesi, bir hadisin sahih olarak kabul edilmemesinin yeterli şartlarından biridir. Buna ilaveten ”her yüz sene” veya yüz sene” ifadeleri o dönemdeki Araplar arasında bir darbı mesel olarak ta kullanılmış olabilir.Bütün bunlara rağmen hadisin zahirinden, bu sözün söylendiği andan ya da bir dönemdeki tarihi bir olaydan başlamak üzere her yüzüncü yılın başında Allah bu dini tecdid edecek kişi veya kişileri Müceddid olarak göndereceği anlamı çıkmaktadır. İslam alimlerinin “her yüz sene başında” ifadesine verdikleri anlamlandırmalara geçmeden önce bazı hususlara dikkat etmek gerekir. Evvela bu hadisin metninde ve diğer varyantlarında onun 100.yılın başlangıcını hangi tarihi bir olayı yada takvimi esas alarak söylediğine dair bir bilgi yoktur. Bu durumda 100 senesinin hangi tarihi olay başlangıç kabul edilerek söylendiği hususunda üç ihtimal akla gelmektedir:

Birincisi: Hz. Peygamber’in hicret olayını başlangıç kabul ederek bu sözü söylemesidir. Ancak hicretin takvim başlangıcı olarak esas alınması Hz. Peygamber’in vefatından yedi sene sonra Hz. Ömer zamanında H.17. senede gerçekleştiğinden bu ihtimal doğru değildir.

İkincisi: Hz. Peygamber’in sözü,vefatından önce Arapların kullandığı önemli bir tarihi vakıaya göre söylediğidir. Bu da bizi kesin bir neticeye ulaştırmamaktadır.

Üçüncüsü: Hz. Peygamber’in kendi vefatını dikkate almasıdır. Dini tecdid edeceklerin de, elbette Hz. Peygamber’den sonra ortaya çıkması gerekeceği düşüncesiyle, bu son şıkkın daha uygun olduğu akla gelebilir; ’ancak hiçbir nefis nerede ve ne zaman öleceğini bilemez ‘24 ayetinden hareketle kati bir neticeye ulaşmak zor olmaktadır.

Tecdid hadisinde” her yüz sene “de ifadesinden neyin kastedildiğini anlamanın güç olması te’vile gidilmeden zahiri anlamı açısındandır, yorumlamalarla bu güçlükler giderilebilir. Nitekim İslam alimleri böyle bir metoda başvurmuşlar, Hz. Peygamber’in mutlak anlamda belirli bir tarihi ve olayı esas alarak yüz senesini söylemediğini, bilakis tahmine dayandığını, bu sebeple her dönemde ve asırda İslam dünyasının farklı bölgelerinde etkinliği olmuş, alimlerin Müceddid sayılabileceğini söylemişler ve değerlendirme de ekseriyetle hicri takvimi esas almışlardır. Bazıları ise Hz. Peygamber’in vefatını başlangıç olarak kabul etmişlerdir, örneğim; Süfyan b. Uyeyne; bana ulaştığına göre Rasulullah’ın vefatından sonra her yüz senede alimlerden bir adam çıkacak ve Allah onunla dini kuvvetlendirecektir,” şeklindeki rivayetinde 100 yılın başlangıcı olarak Hz. Peygamber’in vefatı esas alınmıştır. Şah Veliyyullah’ ta, Müceddid için kesin bir tarihin tayin edilmediğini bunun bir tahmin olduğunu ve başlangıcının da Hz. Peygamber’in vefatı olması gerektiğini söyler.25 Bu arada Sufyan b. Uyeyne’nin “belağani” kelimesini kullanması bu rivayeti “vicade” yoluyla elde ettiğini ve bu lafızla nakledilen rivayetin ise kesin olmadığı neticesine götürebilirse de,26 birinci ve ikinci asırlarda yaşamış bazı hadis imamlarının; belağani veya belağana gibi lafızlarla isnatsız olarak rivayet ettikleri hadislerin, aynı zamanda başka tariklerden de mevsul olarak rivayet edildikleri anlamına da gelebileceğini, Süfyan b. Uyeyne’nin de hadisi bu yolla rivayet ettiğini söylememizde bir sakınca yoktur. 27

Hadiste zikredilen ”yüzsene” kaydını değerlendirirken arapçada “mie sene”ile “sene mie” arasındaki farka da belki dikkat edilebilir. Şöyle ki:”mie sene”(yüzüncü sene) sözün söylendiği andan itibaren ileriye doğru yüz yıl sayılacağını, ”sene mie”(yüz senesi) ile sözün söylendiği ada, tarih olarak önceden belirlenen veya daha sonraki bir tarihi ifade etmektedir. Tecdid hadisinin bazı versiyonların da “mie sen” kaydı geçer ki, hadisin söylendiği andan itibaren yüz yıl ileriye doğru hesaplanacağı anlamına gelir. Bu durumda ilk gönderilecek müceddidin, hicri yüz senesinde değil, sözün söylendiği andan itibaren yüz sene sonra,yani Hz. Peygamber’in vefat ettiği senede bu sözü söylediğini düşünecek olursak, hicri 110 tarihinden itibaren çıkması gerekir. Halbuki İslam alimleri, hicri takvimi esas alarak, ilk müceddidi, H.101’de vefat eden Ömer b. Abdülaziz; ikinci müceddidi ise, 204’de vefat eden Şafi olarak kabul etmişlerdir.28

Hadiste zikredilen “re’s” lafzının yüzyılın başını mı sonunu mu ifade ettiği hususu da tartışmalıdır. Azimabadi hadiste geçen “re’s”den hareket ederek yüzyılı hicri takvime göre değerlendirmekte ve “re’s”için yüz yılın başı değil sonu olduğunu belirterek şöyle der: zira Zühri, Ömer b. Abdilaziz’i H.1.asrın müceddidi, Ahmed b. Hanbel ve diğer alimler de Şafiyi ikinci asrın müceddidi saymışlardır . Ömer b. Abdülaziz’in vefatı 101, Şafii’nin ki de 204 olduğuna göre “re’s” den maksat yüz senenin başı değil, sonudur. Üstelik sözlük anlamı itibariyle de “re’s” bir şeyin başı değil, bir tarafı yada sonu demektir.29


3.3. Tecdid Hadsinde Geçen “Men” lafzının Değerlendirilmesi


Tecdid hadisinde ”men” lafzının geçtiği rivayetlere göre müceddidin mutlak anlamda belirli bir şahıs veya şahıslar olmadığı anlaşılabilir. Zira arapçada “men” ismi mevsulü birden fazla kişiye de delalet eder. Ne var ki Hz. Peygamber’e nisbet edilen bazı rivayetlerde mücmel olan “men” lafzının yerine tek bir kişi anlamına gelen “racül” kelimesinin ya ehli beytle kayıtlanarak “raculün min ehlibeyti” yada Süfyan b.Uyeyne’nin sözü olarak “ulema” ile kayıtlanarak ”raculün minel ulema” diye ifade edilmesi bu hususta tam bir netliğin olmadığını göstermektedir. Yani “racül” kelimesinin zikredildiği rivayetlere göre her yüz senenin başında-sonunda sadece bir adam geleceği, ”men” lafzının geçtiği rivayetlere göre ise birden fazla müceddidin gelebileceği düşünülebilir.30

İslam alimleri genelde bu farlılığı dikkate almayarak sadece ”men” lafzının geçtiği rivayetlere bakarak her asırdaki müceddidin birden fazla olabileceğini söylemişlerdir. Ancak bazıları ehli beytten bir adam gönderileceğine dair rivayeti esas alarak ve bu bilgiyi sadece ilk iki asırla kayıtlayarak ihtilafı gidermeye çalışmışsalar da temeldeki problemi ortadan kaldıramamışlardır. Çünkü ehli beytin geçtiği rivayette ilk iki asır diye bir kayıt yoktur.31

İslam alimleri ,tecdidi özellikle dinin hurafe ve bidatlerden temizlenmesi, sünnetlerin insanlara öğretilmesi şeklinde anladıkları için, bu çerçevede her türlü gayreti gösteren alim ve idarecileri Müceddid kabul etmişlerdir ve her asrın alimi kendi dönemine kadar kabul edilen bir Müceddid listesi çıkarmıştır. İlk dönemlerde müceddidler, daha ziyade o devirdeki alimlerin kendi mezhep ve meşreplerine uygun gördükleri kişiler arasından,bazen de ilim meclislerinde tecdid hadisi değerlendirmeleri esnasında belirlenmişlerdir.32 Bu vasfı sadece zahiri ve batini ilimlerle meşgul olan fakihlere muhaddislere, kura ve zahidlere değil aynı zamanda islamın sosyal, siyasi ve askeri alanlarında da atılımlar yapmış, insanların sıkıntılı zamanlarında, yaydığı görüşleri , fikirleri ve idari konularda yaptığı icraatlarıyla İslam dinine hizmet etmiş önemli devlet adamlarına ve şahsiyetlerine yüklemişlerdir.

Ehli sünnet dışındaki fırkalara mensup ulemanın Müceddid kabul edilmesine ise karşı çakanlar vardır. Nitekim son dönem alimlerinden Azimabadi, Şia’dan bazı ulemanın Müceddid kabul edilmesinin fahiş bir hata olduğunu, her ne kadar bütün ilimlerin her çeşidine muttali olup, içtihat mertebesine ve şöhrete ulaşsalar bile Müceddid kabul edilmelerinin doğru olmayacağını çünkü onların dini tahrif edip , sünneti ortadan kaldırdıklarını ve bidatler ortaya koyduklarını ileri sürmektedir.33 Ancak bir takım ulema itikadi ve ameli her mezhep ve fırkaya mensup kişileri de kapsayacak uzunca listeler hazırlamışlardır. Mesela; İbn Kesir ve İbnü’l Esir gibi alimler hadiste zikredilen kişiler hakkında her kavmin kendi imamlarını öne çıkardıklarını ancak zahir olanın, müfessir, muhaddis, fakih, kura, nahivciler, lügatçiler, devlet ve siyaset adamları gibi her sınıf ve gruba müntesip kişilerin Müceddid sayılması gerektiğini belirtirken,34 Seharenfuri’ de hadiste zikredilen “men” lafzının bir şahıs değil bir beldedeki her ilim ve fende yenilik getiren kişileri ifade ettiğini böylece bu hadisin dinin baki kalması ve kesintiye uğramaması anlamına geldiğini söylemektedir.35

İslam alimlerinin Allah’ın bu dini yenileme gayesi ile birinci yüzyılda Ömer b.Abdülaziz’i, ikinci yüzyılda Şafii’yi Müceddid olarak gönderdiği konusunda –bazı istisnalar dışında –hem fikir oldukları belirtilse bile36, Süfyan b. Uyeyne’nin Yahya b. Adem’i Müceddid sayması “her yüz senede zamanın alemi olmaya elverişli insanlar olacaktır” şeklindeki bir hadisin müzakere edilmesinde rivayeti nakleden şair Leys b. Nasr’ın zamanın alemi olmaya elverişli kişileri saymaya başlarken; birincisinin; Maveraunnehr alimlerinden Hanefi fakihi Ebu Hafs Ahmed b. Hasfs’ı, ikincisinin; muhaddislerden Muhammed b. İsmail El-Buhari’yi ve üçüncü olarak ta Ahmed b. İshak Es-Sürmari’yi zikretmesi37, ilk dönemlerde bile müceddidin belirlenmesinde ittifakın veya icmanın söz konusu olmadığını göstermektedir. Nitekim Hint alimlerinden Ebu’l Ala El-Mevdudi (1903-1979) tecdidin gerekliliğinden, onun öneminden ve müceddidde bulunması gereken temel hususiyetler ile gerçekleşmesi gereken tecdidin çeşitli safhalarından bahsettikten sonra 38, asıl müceddidin yada ideal müceddidin İslam tarihinde varlığından henüz bahsedilmediğini söylemektedir. O sadece Ömer b. Abdülaziz’in böyle bir sıfatla anılmaya yaklaştığını ama onunda ömrünün yetmediğini, ondan sonra yaşamış müceddidlerin de onun seviyesine dahi çıkamadığını, tecdidin sadece birkaç safhasını gerçekleştirdiklerini kaydetmektedir. İslam alimlerinin müceddidlerle ilgili farklı değerlendirmeleri ve yorumları açıkça görüldüğü üzere hadiste geçen “men” lafzından kaynaklanmaktadır.

Tecdid hadisinin ne anlama geldiği, nasıl anlaşıldığı konusunda yaptığımız tespitlerde elimizde mevcut hadis eserleri içerisinde hadisin zikredildiği kaynak olan Ebu Davud’un Sünen’in de ki rivayet ile daha sonraki döneme ait kaynaklarda yer alıp ta daha önceki bazı alimlerin naklettiği diğer rivayet ve haberleri mukayese ettiğimizde anlamı kısmen değiştirecek farklı ifade ve kavramların ortaya çıktığını görmekteyiz. Gerçi hadislerin genelde manen rivayet edildiğini düşündüğümüzde bunun bir problem teşkil etmeyeceği söylenebilir. Ne var ki ravilerin hadisle ilgili bazı yorumlarının hadis şeklinde rivayet edilebilme imkanı olduğu ve dolayısıyla Hz. Peygamber’in hangi ifadeleri kullandığının kesinlik kazanmadığı ortaya çıkmaktadır.

Netice olarak, İslam tarihinde büyük rolü olan ve gaybi özelliğinden dolayı değerlendirilme neticesi kesin olmayan tecdid hadisiyle ilgili varılan neticeleri şöyle arz edebiliriz:

1. Bir hadisin Hz. Peygamber’e ait olup olmadığı meselesi senet ve metnin birlikte tetkikiyle mümkündür. Tecdid hadisinin senedi de hadis usulü kriterlerine göre İslam alimleri tarafından sahih kabul edilmiştir.

2. Ebu Davud’un Sünen’in deki hadis metnini Hz. Peygamber’e nisbet edilen ama senedi muttasıl olmayan başka rivayetlerle karşılaştırdığımızda, metinlerde bazı farklı ifadelerin yer aldığı ve bunların da izahının izafi olup kişiden kişiye değişebildiği görülmektedir.

3. Müceddidin ehli beytten olacağına dair bir rivayeti, mehdi’nin Kureyş’ten ve ehli beyten çakacağını haber veren diğer rivayetlerle birlikte incelediğimizde dikkatten kaçmayan bazı noktalar bulunmaktadır. Toplumun belli bir kesiminde halifelik ve mehdilik hakkının sadece Kureyş’e ve ehli beyte tevdi edilmesi, müceddidlik hakkının da başka gruplara ve kabilelere layık görülmeyeceği pek tabii olarak ortaya çıkmaktadır. Ömer b.Abdülazize Şafi’nin birinci ve ikinci asrın müceddidleri olarak görülmeleri ve kureyş soyundan olmaları dikkatten uzak tutulmamalıdır.

İlk dönemlerde uğruna çatışmaların olduğu ve savaşların yapıldığı halifeliğin, devlet başkanlığının ve hatta kurtarıcı olarak beklenen mehdinin bile 39 tecdid hadisine de yansıyabileceğini, hadisin anlaşılmasında ve yorumlanmasında bunun da dikkate alınabileceğini düşünmek gerekir. Kureyş’ten ileri geçilmemesini, onlara ilim öğretilmemesini,aksine onlardan ilim öğrenilmesini; zira kureyş alimlerinin yeryüzünü adaletle ve ilimle dolduracağını belirten rivayetlerin bile delil olarak ileri sürüldüğü,mehdi sıfatını Kureyş’ten ve ehli beytten başka kimselere layık görmeyenlerin Müceddid sıfatını da tekellerine alacağı elbette kaçınılmazdır.40 Nitekim Ömer b.Abdülaiz’in ilk Müceddid olması yanında ona mehdilik vasfının da yüklenmesi bu görüşü te’yit etmektedir.41

Bu hadisi Ahmed b. Hanbel’in ‘Allah’ın her yüz senenin başında insanlara sünneti öğretecek ve Rasulullah adına yalan söylemeyi engelleyecek kişi veya kişileri göndereceği’ tarzında yorumlaması, sünnetlerin unutulmaya başlandığı ve mevzu hadislerin hala mevcut ve yaygın olduğu bir dönemi yansıtması açısından önemli gözükmektedir. Dolayısıyla tek bir varyantıyla değil,o dönemin mehdilik ve halifelik konusundaki görüşleri ile birlikte değerlendirildiğinde tecdid hadisinin o toplumun gerçeği ile daha yakından alakası bulunan farklı bir anlam kazanacağı muhakkaktır.



Download 483,5 Kb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish